KADINLARDA YAŞANAN ORTA YAŞ KRİZİ
Yaşam döngülerine bakıldığında; insan yaşamındaki dönemler, çocukluk- ergenlik-
yetişkinlik şeklinde açıklanır, yetişkinlikte ise gelişimin durduğuna yönelik bir inanç
vardır. Oysa yetişkinlik de kendi içinde gelişim basamaklarına ayrılır.
Ergenliğin bitimi ile başlayıp 30’lu yaşlara kadar devam eden “ilk yetişkinlik dönemi”; geleceğe ait hareket planlarının yapıldığı, hedeflerin belirlendiği bir dönemdir.
30’lu yaşlardan başlayıp 40’lı yaşlara kadar devam eden dönemde ise seçilen yaşam tarzını hayata geçirme söz konusudur. Bu dönemde birey kendisini tam bir yetişkin gibi hisseder. İş ve aile hayatı ile ilgili alınmış kararlar uygulamaya geçirilir. Bu iki dönem arasında ilk sancılı geçebilecek evre 28-31 yaşlar arasıdır. İlk kriz bu evrede beklenir.
Kadınlar bu evrede özellikle; yirmili yaşlarda vermiş oldukları kararların
geçerliliklerini, kendilerine uygunluklarını ve hedeflerinin ne kadarını gerçekleştirip
gerçekleştiremediklerini sorgular.
Anne olmayı fiilen gerçekleştirmeye en uygun olarak bilinen bu yaşlarda, kadın henüz bir
evlilik gerçekleştirmemiş ya da uzun süreli bir ilişki kuramamışsa bu dönemde kadın
gelecekle ilgili kaygılar duymaya başlar.
20-30’lu yaşlar arasında bir evlilik gerçekleştirmiş ise bu dönemde evliliğini sorgulamaya
başlar; bu evlilikten bir çocuk sahibi olacak kadar doyum alıp almadığı, güvenip
güvenmediği sorularına yanıt arar. Evlendiği kişinin doğru kişi olup olmadığını sorgular.
Erken yaşta evlenip çocuk sahibi oldu ise, üretken yaşama geçişin mümkün olup olmayacağını sorgulamaya başlar. Bu bazen okul hayatına dönüş bazen de iş hayatına giriş kararlarıyla sonuçlanır.
İkinci kriz ise 40-50 yaşlar arasında yaşanır. Hayata dair amaçların, iş yaşantısının ve
ilişkilerin sorgulandığı bir dönemdir. Bu dönemin en belirgin özelliklerinden birisi
ergenlikte olduğu gibi fiziksel özelliklerin ciddi anlamda değiştiği bir dönem olmasıdır.
Fiziksel gücün zayıflamaya başladığı, yüzdeki kırışıklıklar ve saçtaki beyazların arttığı
vücudun eskisi kadar diri gözükmediği bir evredir.
Kadın için bir doğum gerçekleştirmek neredeyse olanaksız hale gelmeye başlamıştır. Bu
dönemde seçeneklerin azaldığını hisseder, varolan ilişkiden memnun değilse bu durumla
nasıl başa çıkacağını, değişen ilişki tanımlarıyla ve değişen fiziği ile ne yapacağını
bilemez. Anne babası eski güçlü ebeveyn değildir. Hastalıklar vardır ve roller
değişmiştir. Çocukları varsa çocuklar ergenlik dönemine girmiştir ve artık anne olarak ona ihtiyaçları azalmıştır. Kendisinde bir takım kronik rahatsızlıkların ortaya çıkma riskinin de arttığı bir dönemdir.
Kadınların yaşadığı orta yaş krizinin erkeklerdeki orta yaş krizinden farklı yönleri
vardır. Erkekler için bu dönemdeki sorgulama daha çok iş hayatındaki konumları ve
statüleri ile ilgilidir. Ancak her iki cins için ortak payda üretkenliğin, üretilmiş ve
üretebilecek olanların sorgulanmasıdır.
Orta yaş krizine eşlik eden belirtiler;
- Yoğun yalnızlık duygusu
- Geleceğe yönelik kaygı
- Ümitsizlik
- Yetersizlik duygusu
- Zaman zaman sosyal ortamlardan geri çekilme ya da sosyal ortamlara yönelik aşırı
yatırım
- Nereye ait olduğunu bilememe
- Öfke nöbetleri
- Ağlama krizleri
- Uyku bozuklukları
- Yeme problemleri
Hangi Durumlar Orta Yaş Krizini Tetikler?
- Yakın çevrede ilişki içinde olduğu kişilerin rollerindeki değişimler. Anne
baba olmaları, evlenmeleri vb.
- İş kayıpları veya iş hayatındaki memnuniyetsizlik
- Kendisini ait hissettiği sosyal ortamlardaki değişimler; ebeveyn kaybı, kronik
hastalıklar vb.
- Üstesinden gelemediği, kontrol etmekte güçlük yaşadığı hayat düzenine ait
değişimler. Bunlar çok olumlu gibi görülen ancak etkileri olumsuz yaşanabilecek
durumlardır; terfi etme, yeni bir yere taşınmak vb.
- Eski arkadaşlarla uzun süreden sonra bir araya gelişler. Mezunlar derneği yemekler
vb. olarak sıralanabilir.
Orta Yaş Krizi, Depresyon ve Menopoz
Çoğu zaman kaygı bozukluğu ve depresyon gibi yaşanır. Depresyon durup düşünme anıdır, orta yaş krizi de düşünme ve sorgulama anıdır. Orta yaş krizinin yaşandığı dönem çoğu zaman depresyonun da eşlik ettiği dönemdir.
Her depresif süreç aslında bireyin o zamana kadar kullanılan yöntemlerin, hayatın
gidişinin ve kendini gerçekleştirmenin sorgulandığı bir dönemdir. Bu nedenle depresyon
birey için şanstır. Aynı şekilde kriz dönemleri de bireyin hayatının üzerinde durup
düşünmesi ve kendini gerçekleştirebilmesi için bir şans olarak kullanılabilir.
Çocuk doğuramayan, menopoza girmiş bir kadın ise bir yanıyla kadın olan tarafını kaybetmiş gibidir. Sanki sadece “insan” konumuna gelmiştir. Bu bir kayıp olarak varsa bunun yası bu döneme eşlik edecektir.
Bu dönemin ağır ya da hafif atlatılması tetikleyenin ne olduğuna ya da o döneme kadar
öncelik verilen kriterlerin sorgulanmasına bağlı olarak değişiklik gösterse de çoğunlukla
krizin belirtileri yaşama eşlik eder.
Özellikle depresyonun eşlik ettiği durumlarda verilebilecek ani kararlar, bireyi daha
sonra zor durumda bırakabilir. Bu nedenle bu dönemlerde önce bu durumu değerlendirmesi daha sonra alınacak kararlar üzerinde düşünülmesi hedeflenir.
Modern Kadın ile Geleneksel Kadın Arasında Krizin Atlatılması Sürecinde Bir Fark Görülür mü?
Modern kadınların geleneksel kadınlara göre bu krizi yaşama riski daha yüksektir.
Geleneksel kadının kendisine koyduğu hedef ev-çocuk üzerine kurulu ise bunun gerçekleşip gerçekleşmemiş olması krizin belirleyicisi olacaktır.
Modern kadın için ise durum daha farklıdır. Hedef oluştururken daha fazla seçenek ama aynı zamanda daha fazla da beklenti vardır; İş kadını olmak, anne olmak, evli olmak, eğitimli olmak, kariyer yapmak gibi…
Buradan yola çıkarsak; geleneksel kadının kırılma noktaları ve riski daha azdır ancak
kendisini onarmasını sağlayacak yaşam alanları da daha azdır. Modern kadının kırılma
noktaları ve riski ise daha fazla ancak kendisini onarabilecek ve yeni planlar
kurabileceği yaşam alanları da daha fazladır.
SEÇİL ÖZBEKLİK
Uzman Psikolojik Danışman
*Bu makalenin bir bölümü Yeni Aktüel Dergisi, sayı:32, Şubat 2006'da yayınlanmıştır.