ÇOCUK SAHİBİ OLMA KARARINI VERMEK
Yaşınız uygun hale geldiği andan itibaren çevrenizdekilerin en sık yönelttiği soru “Ne zaman evleniyorsun?” sorusu haline gelir. Evlendiğiniz andan itibaren ise bu kez de “Ne zaman çocuk geliyor?” sorusunu duymaya başlarsınız… Çocuk sahibi olmanız için sizi “ikna etmeye” çalışan insanların çoğu, çocukla birlikte hayatın ve evliliğin daha keyifli, daha mutlu olacağını söyler… Çocuk sahibi olmanın keyfini, insanın hayatına kattığı anlamı, her yeni günle başlayan öğrenme, değişim ve büyüme fırsatlarını anlatırlar... Gerçek bir “kadın”, “erkek” ve “aile” olmanın yolunun çocuk sahibi olmaktan geçtiğini ifade ederler…
Gerçekten de bir çocuk sahibi olmak duygusal tatmini ve güzellikleri tartışılamayacak kadar çok, hayatın en muhteşem yaşantılardan biridir. İki insan, mutlulukları ve sevgileriyle besleyebilecekleri, paha biçilemez değerde bir varlığı dünyaya getirirler. Diğer yandan yeni doğan çocuk, kadın ve erkeğin hayatına öyle çok kaygıyı, korkuyu, sorumluluğu, yorgunluğu, karmaşayı ve değişimi beraberinde getirir ki, bunlarla baş etmeyi öğrenmek zaman alır. Aslında çocuk sahibi olmak öyle bir hayat olayıdır ki, neredeyse hiçbir hayat olayı insan yaşamında bu kadar köklü değişimlere yol açamaz. Çocuk sahibi oluşla birlikte kadın ve erkeğin hayatı, iyisiyle ve kötüsüyle, bir daha asla eskisi gibi olmaz. Bu yüzden, çiftlerin çocuk sahibi olma kararını verirken hayatlarına girecek köklü değişimlerin farkına varmalarında fayda vardır.
Anne baba olmanın sayısız güzelliği tartışılmaz. Buna rağmen bir çocuğa hamile kalındığı andan itibaren alışkanlıklarda, arkadaşlık, evlilik, sosyal ve iş ilişkilerde, özellikle kadınlar için fiziksel görünümde değişimler yaşanır. Bu değişime ne kadar hazır olduğu söylense de, bebeğin doğumu her zaman sürprizleri de beraberinde getirir. Ve bebek sahibi olmanın getirdiği değişimlere ayak uydurmak da zaman alır. Her yeni bebeğin aileye eklenmesi yeni değişimleri zorunlu kılar…
Doğumla birlikte yaşanabilecek en önemli değişimler şöyle özetlenebilir:
1. Eşinizle ilişkiniz ve ev işleri konusundaki işbölümünüz ne kadar eşitlikçi olursa olsun, bebeğin doğumunu takip eden ilk günlerde geleneksel kadın-erkek rolleri ve işbölümü ortaya çıkabilir. “Çocuğuna bakan ve ev işlerini yapan bir kadın” ile “para kazanan erkek” ilk gözlenen değişimlerden olur.
2. Bebeğin doğumundan hemen sonra anne, bebeğini tanımak ve ihtiyaçlarını karşılamakla meşgul olmak zorundadır. Bu süreçte yeni anneler bir taraftan yorgun ve bitkin hissederken diğer taraftan eşleri tarafından yeteri kadar desteklenmediğini ve anlaşılmadığını hissedebilirler. Yeni babalar ise eşleri tarafından dışlanmış, eşleri ve çocukları için değersiz ve gereksiz hissedebilirler. Bu dönemde karı-koca arasındaki duygusal mesafe artabilir. Pek çok ülkede yapılan araştırmalar, boşanmalardaki artışın, bebeğin doğumunu takip eden ilk beş yıl içinde gerçekleştiği sonucuna ulaşmaktadırlar. Bununla birlikte, evliliğine sahip çıkabilen çiftlerin, ilk iki yılın sonunda eskisi gibi, hatta eskisinden daha keyifli evlilikler yaşayabildiklerini de göstermektedir.
3. Bebeğin doğumuyla birlikte artan masraflar ve sorumluluklar, uykusuzluk, artan iş yükü yeni anne babayı duygusal ve fiziksel olarak zorlayacağından, birbirlerine karşı daha az anlayışlı ve daha çok sinirli yaklaşabileceklerdir. Aslında gereksiz bir sürü masraf yapmak, çok da gerekli olmayan hijyen ve sağlık takıntılı davranışlar sergilemek günümüzde iyi anne-baba olabilmek için zorunluymuş gibi gösterilmektedir. Bu da yeni anne-babanın stresini fazlasıyla arttıran, çocuklarıyla ilişkilerini bozabilen bir durum olarak ortaya çıkabilmektedir. Gerektiği ve çocuğun gerçekten ihtiyacı olan kadarını yapabilen anne-babalar, bu alanlarda daha az stres yaşamakta ve aile içinde daha keyifli ortamlar yakalayabilmektedirler.
4. Bebeğin doğumu, aynı zamanda yeni rollerin ve yeni kimliklerin doğumunu da temsil eder. Bir “anne” ve “baba” kimliği doğarken, aynı zamanda babaanne, anneanne, dede, teyze, dayı, amca, hala gibi kimlikler de doğar. Kayınvalide-kayınpeder ve diğer akrabalarla daha sık görüşülmeye başlanır. Bu sırada neredeyse herkesin bebeğin bakımı ve yetiştirilmesiyle ilgili olduğu kadar evin nasıl düzenlenmesi ve maddi konuların nasıl çözülmesi gerektiğine kadar söyleyeceği şeyler mutlaka bulunur. Bebeğini tanımaya ve anlamaya çalışan, hayatındaki değişimlerle alışmaya çalışan yeni anne babalar ise bu dönemde eşlerinin aileleri tarafından yapılan yorumlara ve müdahalelere daha az toleranslı olabilirler. Ayrıca doğum öncesinde, eşlerinin ailesiyle yaşadıkları anlaşmazlıklar varsa, bu doğum sonrası dönemde çoğalabilir.
Bebeğin doğumundan sonra genellikle kadın ve erkek farklı zorluklar yaşarlar; çoğunlukla da anlaşılmadıklarından şikayet ederler. Aslında kadınla erkek hem yaradılışlarındaki farklılıklar hem de bebekle ilgili süreçlerinin farklılıkları dolayısıyla doğum sonrasında farklı stresler yaşarlar.
Doğumdan sonra ERKEKLERİN en fazla sorun olarak hissettikleri konular ailenin geçimini sağlamak, uykusuzluk ve yorgunluk, günlük işlerin artması, kayınvalide ve kayınpeder müdahaleleri, kendine ayırabildiği zamanlarının ve sosyal aktivitelerinin kaybı, eşinin cinsel ilgisinin azalması etrafında yoğunlaşır.
KADINLAR ise genellikle uykusuzluk ve yorgunluktan, vücutlarından ve kişisel görünümünden, annelik becerilerini ve yeterliliklerini sorgulamaktan, beklenmedik zamanlarda ortaya çıkan ani duygu değişimleri ve kaygılardan, artan ev işlerinden, yeni roller ve sorumluluklara uyum sağlamada yaşadıkları güçlüklerden ve bebekten önce çalışıyorlarsa iş hayatlarındaki değişimlere ayak uydurabilmekteki zorluklardan şikayet ederler.
Yeni anne-babanın, zaman zaman bebekten önceki yaşamlarını, evliliklerini ve eşlerini özlemesi son derece doğaldır. Özellikle ilk iki yıl bebek varolan zamanın büyük çoğunluğunda sürekli değişen ihtiyaçlarıyla ilgilenilmesini talep eder. Yeni anne-babanın bu dönemdeki vakti çoğunlukla bebeğin ihtiyaçlarını karşılamaya uğraşmakla geçer. Bununla birlikte, doğumdan önceki yeni anne babanın karı-koca olarak kalabilmeleri ve evliliklerine sahip çıkabilmesi son derece önemlidir. Çünkü eşlerin evliliklerinden aldıkları tatmin düzeyi ve buradan duygusal olarak beslenebilmeleri, bebeklerine gösterecekleri sevgi düzeyini de etkiler. Önemli olan evliliğin doğumdan sonraki dönemde beklenebilecek ve doğal olan sıkıntıları yaşarken dahi evliliğe sahip çıkabilmek için uğraşmaya devam etmektir. Zamanı geldiğinde bebeğin doğumundan sonraki keyifli günlere mümkün olduğu kadar çabuk dönebilmek ve çocuklara sağlıklı, mutlu yuvalar sunabilmek için yapılabilecekler şöyle özetlenebilir:
1. Asla “evliliğinizi kurtarmak için” çocuk sahibi olma kararı vermeyin. Sağlıklı yürüyen evlilikler için dahi çocuk sahibi olmak stresli zamanları beraberinde getirir. Evliliğiniz yolunda gitmiyorsa, ilişkiniz çocuktan sonraki değişimleri kaldıramayabilir. Önce evliliğinizi düzeltmek için gerekenleri yapın, hazır olduğunuzda ise çocuk sahibi olma kararını BİRLİKTE verin.
2. Bebekler kendinize ve eşinize ayırdığınız vaktin tümünü talep etmeye bayılırlar. Buna rağmen, her günün belli bir zamanını eşinizle BEBEK DIŞINDAKİ konularda sohbet etmeye ayırın. Eşlerinizin hayatına eşlik edebilmeye devam edin.
3. Unutulmamalıdır ki, çocukların sağlıklı ruhsal gelişimi için bir anneye olduğu kadar bir babaya ve iyi bir karı-koca ilişkisini görmeye de ihtiyaçları vardır. Babaları da aileye ve bebeğinizle yaşadığınız KEYİFLİ ZAMANLARA dahil edin. Çocuklarınıza keyifli bir karı-koca ilişkisini gözlemleme fırsatı tanıyın.
4. Anneler gibi babaların da duygusal olarak çocuklarına bağlanabilmeleri, çocuklarını tanıyabilmeleri ve ihtiyaçlarını anlayabilmeleri için, çocuklarıyla vakit geçirmeye ve zamana ihtiyaçları vardır. Bu noktada hem annelerin hem de babaların yapacakları hatalarla ilgili eşlerine anlayış göstermesi gerekir. Neticede hem anneler, hem de babalar çocuklarını tanıyana kadar bazı yanlışlar yapabilmektedirler.
5. Erkekler ve kadınlar bebeğin doğumundan sonra benzer stresleri yaşasalar da, farklı kaygılar ve farklı değişimler de yaşarlar. Hem kadın, hem de erkek bu noktada kendi yaşadığı değişimleri, kaygıları ve beklentileri eşine aktarma görevini üstlenmeli ve eşini anlamaya özen gösterebilmelidir. “Anlaşılmadığınız” gibi bir duygu yaşıyorsanız, öncelikle kendinizi ne kadar iyi “anlatabildiğinize” odaklanın. Kendinizi anlatmaya çalışırken, eşinizi de dinlediğinizden ve anladığınızdan emin olmaya gayret edin. Çoğu zaman “şikayet etmek”le, “kendini anlatmak” aynı şeyler değildir.
6. Değişen veya kaybolan alışkanlıklarınızın bir kısmına bebeğe rağmen sahip çıkabilirsiniz. Gerçekten vazgeçmek zorunda olup olmadığınızı veya neden vazgeçmek zorunda olduğunuzu kendinize sorun. Örneğin eşinizle yürüyüşlere çıkmaktan, yemeye, sinemaya ya da arkadaş toplantılarına gitmekten vazgeçmenize gerçekten gerek var mı? Eşinizle zaman geçirebilmeniz için bebeğe ara sıra da olsa bakabilecek birisi gerçekten bulunamaz mı? Bu arada değişime de hazırlıklı olun. Kaybettiğinizi düşündüğünüz hazlar yerine yenilerini koymaya, yenilikleri denemeye istekli olun.
7. Kadın ve erkekler uykusuzluk ve yorgunluktan cinsel ilişki için fazla yorgun düşebilirler. Aynı zamanda yaşanan fiziksel değişimler nedeniyle cinsel ilişki için isteksizleşebilirler. Buna rağmen, evliliğin en önemli beslenme kaynaklarından biri cinsel ilişkidir. Dolayısıyla cinselliği ve cinsel kimliğinizi unutmamak için yollar arayın.
8. Arkadaşlarınızla ve sizin için önemli olan insanlarla olduğu kadar eskiden yaptığınız aktivitelerle de (kitap okumak, film seyretmek, resim yapmak, vs.) bağınızı kopartmamaya gayret edin. Böylece siz beslenmeye devam edebilir, dolayısıyla bebeğinizi ve ilişkinizi en iyi şekilde beslemeye devam edebilirsiniz.
9. Daha iyi anne-baba olabilmek için, daha az kadın-erkek, daha az karı-koca olmak zorunda değilsiniz. “Kadın” ve “erkek“ olmak, “karı-koca” olmak ve “anne-baba” olmak arasında bir denge kurmaya gayret edin.
SEÇİL ÇELİK ÖZBEKLİK
Uzman Psikolojik Danışman
*Bu makale Bebeğim ve Biz Dergisi, sayı:39, Mart 2009’da yayınlanmıştır.