Anasayfa / Evlilik / EVLİLİK MAKALELERİ / EVLİLİKLERDE TEHLİKELİ DÖNEMEÇLER


  
EVLİLİKLERDE TEHLİKELİ DÖNEMEÇLER

Kişilikleri, geçmişleri, beklentileri, ihtiyaçları farklı iki kişi… Farklı ailelerde, farklı şekillerde yetişmiş ya da yetiştirilmişlerdir. Bir gün bir yerde tanışır ya da tanıştırılırlar... Tam bekledikleri, hayalini kurdukları, hep arzu ettikleri kişiyi bulduklarına inanır ya da inandırılırlar… “Pembe panjurlu evlerinde bir yastıkta, mutlu ve mesut kocama” zamanları gelmiştir. Birbirlerini seviyorlardır. Bir aradayken mutlulardır. Ve bu hep böyle devam edecektir; iyi günde ve kötü günde, ölüm onları ayırana dek birlikte ve mutlu olacaklardır; tıpkı filmlerdeki gibi…

Her zaman bu kadar romantik ideallerle başlamasa da kişiler her zaman belirli amaç ve hedeflerle evlenir; seven, güvenilir, sadık bir insanla yalnızlığını, yaşamını, ilgilerini ve zorluklarını paylaşmak, aile kurmak ve çocuk sahibi olmak gibi. Herkes önce mutlu olmayı bekleyerek, en azından umut ederek evlenir. Ancak her evlilikte problemli ve çatışmalı dönemler olur. Bu dönemler bazen çiftleri mutsuzluğa ve umutsuzluğa sürükleyebilir. Aslında içinde yaşarken çözümsüz gibi algılanabilen bu dönemlerin zamanında fark edilmesi ve uygun şekilde çözülmesi evliliğin sağlıklı şekilde devam edebilmesine, eşlerin ve çocuklarının psikolojik ve fizyolojik sağlığının korunmasına yardımcı olur.

Evliliklerde Sorunlu Geçebilecek Dönemler

Evlilik ilişkisinde sorun yaşanabilecek dönemlerin hangileri olduğu aşağı yukarı bilinir. Bu dönemler “evlilik gelişiminde kritik yıllar” ve “yaşamsal değişimler ve krizler” olarak iki ana grupta toplanabilir:

1. Evlilik gelişiminde kritik yıllar:

Tıpkı bireyin gelişimi (ana rahmi, bebeklik, ergenlik, yetişkinlik, yaşlılık, vs.) gibi ilişkilerin de geçtiği çeşitli gelişim evreleri vardır. İlişkilerde yaşanan her gelişim evresi belli değişimleri ve üstesinden gelinmesi gereken problemleri de beraberinde getirir. Her evlilikte gözlenebilecek bu problemli dönemler sağlıklı bir şekilde çözülebildiğinde evliliğin mutlu ve huzurlu bir şekilde devam edebilmesi de mümkün olur.

Evliliklerde sorunların sıkça yaşandığı yıllar farklılıklar gösterse de: (a) evliliğin ilk üç yılı, (b) hamilelik ve doğumu takip eden iki yıl, (c) çocuğun okul öncesi yılları ve ilkokula başladığı yıllar, (d) çocuğun ergenliğe geçtiği yıllar, (e) çocuğun evden ayrıldığı yıllar olarak özetlenebilir.  

(a) Evliliğin ilk iki-üç yılında kişilerin evlilik öncesine ait alışkanlıklarını ve ilişkilerini yeniden gözden geçirmeleri, değiştirebilmeleri, düzenlemeleri ve bu düzenlemeler üzerinde karşılıklı fikir birliğine varmaları beklenir. Örneğin sosyal yaşantı, aile ve arkadaşlarla ilişkiler, cinsel yaşantı, maddi konular, iş yaşantısı, ev işleri, evin düzeni, rol paylaşımı, işbölümü, vs. Bu düzenlemelerin yapıldığı esnada eşler arasında pek çok tartışma, sıkıntı ve soruna rastlanır.

(b) Evliliği takip eden ilk üç yılda bir başka problem alanı da çocuk sahibi olmaya dair düşüncelerle başlar. Bu noktada bazı çiftler ilişkilerinde sorunlar olduğu için çocuk sahibi olmamaya ya da ayrılmaya karar verirler. Nitekim ülkemizde boşanma oranları özellikle evliliğin ilk beş yılında ve çocuksuz çiftlerde artmaktadır. Bununla birlikte maalesef bazı çiftler evlilikteki sorunları çözebilmesi amacıyla çocuk sahibi olma kararı alırlar. Bu çoğunlukla hem kendileri hem de çocuklarının sağlığı açısından çok yanlış bir karar olur. Doğumu takip eden ilk iki yıl ev yaşantısında, evlilik ilişkisinde ve eşlerin aileleriyle ilişkilerinde zorunlu düzenlemeleri ve değişimleri talep eder.   Dolayısıyla evliliğin ilk üç yılında gözlenen problemlerini başarıyla çözmüş çiftler dahi hamilelik ve doğumla birlikte ilişkilerinde sorun yaşayabilecekleri yeni durumlarla karşılaşırlar.

(c) Çocukların okul öncesi yaşlarında bir yandan evlilik ilişkisinin korunması ve beslenmesi gerekirken diğer yandan iş ve ev yaşantısının çocuğun gelişimini destekleyecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerekir. İkinci çocuk kararı genellikle bu yıllarda verilir. Okul yıllarının başlangıcında çocukların sorunları da talepleri de dallanıp budaklanmaya başlar. Bütün bunlar ev, iş, evlilik ve sosyal yaşantının bir kez daha düzenlenmesi ihtiyacına ve çeşitli sorunlara yol açar.

(d) Çocuklar ergenliğe girdiklerinde bir yandan kendileri hızlı bir değişim içine girerken diğer yandan aile hayatı için de zorunlu bir değişimi talep ederler. Stresli bir dönem geçiren ergen, ailesi için de stresli anlar yaşatır. Bu da çoğunlukla karı-kocanın ilişkisinde belirli oranda strese yol açar.

(e)Çocukların evden uzaklaşması veya ayrılması: Çocukların gelişimi ve büyümesi esnasında karı-kocanın hayatı çocuklar için ve çocuklara göre planlanır ve hayat sürekli bir koşuşturmaca içinde akar.  Çocukların okumak, evlenmek veya kendi başına yaşamak amacıyla evden ayrılmasıyla birlikte eşler yeniden baş başa kalırlar. Bu noktada yeni bir evlilik başlar. Farklı bir yerden başlayamayan ve yeniden yapılanmayla devam edemeyen çiftler çözümü fazlaca tartışmakta veya boşanmakta bulabilirler. Evliliğin ilk üç-beş yılı içinde gerçekleşenlerden sonra, dünyadaki boşanma oranları da en sık olarak çocukların evden ayrılma yıllarına denk düşer.

       

2. Yaşamsal stresler ve değişimler:
 
Yaşamın içinde her zaman beklenen gelişimsel süreçler ve beklenmeyen krizler vardır. Hem beklenen gelişimsel süreçler hem de beklenmeyen yaşam olayları kişilerde değişimi talep eder. Her değişim sürecinde olduğu gibi bireyler ve ilişkiler bu değişim dönemlerinde belirli oranda stres yaşar.

(a) Yaşamsal stresler: İş değişikliği, ekonomik zorluklar, göç veya taşınmadan doğan adres değişiklikleri, psikolojik veya fiziksel hastalıklar, ölüm, doğal afetler ve savaşlar gibi birçok faktör kişilerin karşılaşabilecekleri stresli yaşam olaylarındandır. Bu olaylar bir yandan bireyin kaygısının artmasına ve beklenmeyen davranışlar sergilenmesine yol açar. Diğer yandan bu hayat olayları sosyal çevrenin, yaşam şartlarının, kişiler arası ilişkilerin değişimini de zorunlu hale getirir. Bu dönemlerde evlilik ilişkisi de kaçınılmaz olarak etkilenir.

(b) Gelişimsel değişimler: Bu gözlenebilir stresli olayların dışında bireylerin çoğunlukla farkına varmadan ya da isimlendiremeden geçirdikleri stresli yılları, yaş dönemleri vardır. Kişiler 20’li, 30’lu, 40’lı, 50’li yaşların başlangıçlarında belirli değişimlerden geçer. Bu yaş dönemlerinde kaygı artar, çoğunlukla depresif bir sürece girilir, geçmiş ve gelecek sorgulanır, daha öncekinden farklı davranışlar sergilenebilir. Eşlerden biri böyle bir yaş dönemi krizinden geçerken evlilik ilişkisi de genellikle olumsuz etkilenir. Diğer eş kendisinde ve evliliğinde sorunlar aramaya başlar. İki taraf da kendini yalnız ve anlaşılmamış hissedebilir. 

Evlilik Sorunlarının Çözümünde Neler Yapılabilir?

Aslında yukarıda verilen maddeler sorunlu geçebilecek dönemlerden sadece bazılarıdır ancak bu dönemleri önceden bilmek evli çiftlerin ilişkilerini düzenlemelerine, ilişkilerini daha iyiye yönlendirmelerine yardımcı olamaz. Hatta yardımcı olmak bir yana yukarıdaki maddelerin fazlalığını okuyan, bu maddelerin yaşam içinde kapladığı yeri hesap etmeye yeltenen evlenmemiş bir kişi büyük ihtimalle evlenmemeye karar verir. Bu dönemlerin herhangi birinden geçmemiş, yukarıdaki maddeleri okuyan evli biri ise gereksiz yere sorun çıkmasını beklemeye ya da evliliğindeki sorunları bulmaya çalışabilir. Diğer yandan, bu sorunlu dönemlerden herhangi birinin içinde yaşayan kişi “nasıl olsa bu sorunu çözsem bile başkalarıyla karşılaşacağım” diye düşünerek kolaylıkla ümitsizliğe kapılabilir.

Dolayısıyla evliliğin ve kişilerin iyiliği için, çiftlerin evlilikte sorun yaşayabilecekleri dönemleri bilmelerindense, evliliklerini nasıl koruyabileceklerini bilmeleri daha faydalıdır. Evliliklerin sağlıklı yürüyebilmesi için:

1. Evliliklerin karşılıklı güvene, özene, içtenliğe ve yakınlığa dayanması,

2. Çiftlerin evlilikteki sorunları eşine, çocuğuna, eşinin ailesine, işine, başka kadına/adama, vs. yüklemekten vazgeçmeleri, yaşanan problemlerde kendi etkilerini de bulmaya ve anlamaya çalışmaları,

3. Geçmişten getirdikleri ve çözemedikleri sorunlarını çözmeye hazır olmaları,

4. Evliliklerde yaşanan sorunları kendilerine yapılmış haksızlık, hakaret, aşağılama, saygısızlık, sevgisizlik vs. gibi algılamak yerine karşılıklı ilişkiyle ve ilişki içinde çözülmeyi bekleyen durumlar olarak kabul edebilmeleri,

5. Eşlerin ilişkiden ve karşılarındaki kişiden beklentilerini gerektiğinde yaşam şartlarına ve değişimlere uygun olarak yeniden düzenleyebilmeleri,

6. Eşler problemlerin çözümü yerine arttırılmasına neden olabilecek iletişim yolları yerine yapıcı ve çözüme odaklı davranışları benimseyebilmeleri,

7. Problemleri “yokmuş” gibi yaşamayı seçmek yerine zamanında fark edip anlamaya ve çözmeye çalışmaları ve

8. Sorunlarını ilişki içinde çözemediklerini fark ettiklerinde bir uzmandan yardım alabilme ve en mahrem olanları konuşabilme cesaretini gösterebilmeleri gereklidir.

Bu şekilde bir ilişki sağlanabildiği taktirde evlilikte problemler yaşansa da,  EVLİLİKTE YAŞANMASI DOĞAL OLAN SORUNLARIN ÜSTESİNDEN GELEBİLMEK EVLİLİĞİN GÜÇLENMESİNE, EŞLERİN EVLİLİK İLİŞKİSİ İÇİNDE VE EVLİLİKLE BİRLİKTE OLGUNLAŞABİLMELERİNE, GELİŞEBİLMELERİNE YARDIMCI OLUR. 

Kişilerarası ilişkilerin en karmaşık olanlarından biri evliliktir. Günlük hayatın akışına ayak uydurup yaşarken, evliliğin sorunlu ya da sorunsuz olduğunu anlayabilmek bile çiftler için çok güçleşebilir. Çoğunlukla eşlerden biri sorun olduğu konusunda, diğeri ise sorun olmadığı konusunda ısrarcı olur. Bazen eşlerden biri sorunları açıkça ifade ederken, diğeri içine kapanır. Bazı durumlarda, bir eş yaşadığı kızgınlığı ve hayal kırıklığını karşısındakine aktarmaya uğraşırken, diğeri anladığını ifade etse de hiç anlamamış gibi davranmaya devam eder. Bazı kişiler evliliklerinde yoksun kaldıklarını düşündükleri açıkları, başka ilişkilerde, işlerinde, çocuklarında kapatmaya çalışır. Aslında eşlerden biri bu şekilde duygusal yoksunluğunun üstesinden gelmeye çalışırken diğer eş de eşinin uzaklaştığının farkındadır. Bu durumda eşlerin ikisi de sorun olmadığı konusunda birbirlerini kandırıyor, hem kendilerini hem de eşlerini aldatıyor olurlar. Yani eşler sorun yokmuşçasına yaşamayı devam ettirirler; sorunlu ilişkilerini çözmeyi ya da ilişkileri bitirmeyi çeşitli nedenlerle göze alamazlar.

Sorunları zamanında fark edebilmek ve karşılıklı çözüm arayışına girebilmek sabır, güven, zaman ve özene bağlıdır. Her şeyin ötesinde çiftlerin yanındaki insanla birlikte yaşamlarını devam ettirmeye isteklerinin olması, onunla mutlu olacaklarına inanmaları ve değişimi göze alabilmeleri gerekir. Paulo Coelho’nun Zahir’de belirttiği gibi, aslında “iki farklı tabiattan aşk doğmuştur. Çelişki varsa aşk güçlenerek büyür. Meydan okuma ve değişim söz konusu olduğunda aşk korunur” (s. 96).    

SEÇİL ÖZBEKLİK
Uzman Psikolojik Danışman

*Bu makale Çocuğum ve Ben Dergisi Kasım 2006 sayısında yer almıştır.