Anasayfa / Evlilik / EVLİLİK MAKALELERİ / EVLİLİK ORTADOĞU GİBİDİR, HENÜZ ÇÖZÜM BULUNAMAMIŞTIR!


  
EVLİLİK ORTADOĞU GİBİDİR, HENÜZ ÇÖZÜM BULUNAMAMIŞTIR!
Röportaj:

Cüneyt Bayraktar '97, Pınar Türen '93, Aylin Buran '05

Başlığa aldanmayın. Aslında bu, işin yarı şakayarı ciddi tarafı. Kimse evlilik kurumunun önemini ve değerini yadsıyamaz amasorunlu evliliklerin insanları ne kadar yıprattıkları da ortada. Boşanmalardakiartış bir yana belki de asıl sorun mutsuz devam eden evliliklerin oranı. Mutsuzbir evlilik mi yoksa ayrılık mı sorusunun cevabı da herkes için çok net değil.Belki de en kötüsü arafta kalmak. İlişki terapistleri işte bu noktada devreyegiriyor. Bu sahadaki başarılı terapistlerden olan Seçil Çelik Özbeklik ’98 ileterapi koltuğuna oturduk, ilişkileri ve evlilikleri irdeledik.


Bu sohbet dört kişi arasında gerçekleşti, dörtköşeden baktık evliliğe ve ilişkilere. Bir köşede başarılı bir evli, bir köşedeterapilik olmuş ilişkilere inanmayan bir kadıni bir köşede evliliği sorgulayanbiri. Dördüncü köşe aslında bir köşe değildi, işin uzmanı tüm bu köşelerin tamda ortasında duran terapistti...

Aylin: Kadın erkek ilişkileri, yüzyıllardırtartışıla gelen ve neredeyse herkesin fikir sahibi olduğu bir konu. İşin bir debilimsel araştırma boyutu var. Peki bu kadar çabanın sonucunda varılan birnokta var mı gerçekten?

Cüneyt: Evlilik Ortadoğu gibidir, çözümbulunamamıştır!

Seçil: Evlilik, anne olmak, baba olmak herkesinüzerine fikir yürütebileceği konular. Yani herkes bu konuyla ilgili bir şeybiliyor, bildiği şeyleri de söylemeye çalışıyor. Aslında aşka dair, sevgiyedair zaten bizim söyleyebileceklerimiz pek de fazla değil. Edebiyat, sanatyüzyıllardır bu işi en iyi şekilde yapıyor. Araştırmaları ele alacak olursak kadın-erkek ilişkisine ve evliliğe herkes başka bir taraftan bakıyor. Hepsini topladığındaysa tatmin edici bir noktaya varılamıyor açıkçası.

Aylin: İnsanlar neden evlenirler?

Seçil: Evrimsel olarak baktığın zamanevliliğin erkeklere kadınlara oranla daha çok faydası dokunduğu kesin.Araştırma sonuçlarına bakıldığı zaman, evli olan erkekler evli olmayanlara göreçok daha sağlıklılar, maddi olarak çok daha rahatlar, kendilerine çok dahafazla bakıyorlar ve hayattan çok daha fazla keyif alıyorlar. Tam tersine baktığımızda ise evli olan kadınlar, evli olmayanlara göre depresyon ve kaygı belirtisini çok daha fazla taşıyorlar, gündelik hayatın içerisinde çok daha fazla sorun yaşıyorlar, daha sağlıksızlar. Evlilik şu günün şartlarında kadına erkekten çok daha fazla yük bindiriyor. Bu boşanma süreci için de geçerli.Boşanma sonrasında kadın hem maddi yük ile uğraşmak zorunda, hem de toplumsal yargılarla uğraşmak zorunda, ne kadar açık fikirli olduğunu iddia ederse etsinbir başarısızlık hissiyle, “bende bir şey mi var?” sıkıntısıyla uğraşmakzorunda.

Aylin: Örneğin kişi çok mutsuz bir evlilikyaşıyor ama başkası evlenince de çok mutlu oluyor. Her ne kadar genellenemesede evlilikte ne kadar kötü bir deneyim yaşanırsa yaşansın kişilerde evlilikfikrine sıkı sıkıya bağlı olma tutumu mevcut; bu tutumun ne kadarı kültürel bilemiyorum.

Seçil: Bu tutumun kaynağı kültürel mi yoksa çok daha geriden mi geldiği sorusuna farklı farklı yollardan yaklaşılabilir. Benim fikrim çok daha geriden geldiği yönünde. Amerika’da evliliklerin %60’ı boşanmayla sonuçlanıyor. Biriyle bir şirket kuracaksın ama biliyorsun ki %60 ihtimalle şirketin iflas edecek. Bunu bile bile biriyle ortaklık kurar mısın? Kurmazsın; ama evlilik dendiğinde bunubile bile yapıyor insanlar. Tabi sadece duygusal olarak da bakmamak gerekiyorbu tabloya.

Pınar: Maddi tarafı da var.

Seçil: Elbette var. İki ev kirası ödemektensetek ev kirası ödüyorsun. Bu tarafını görmezden gelmeye çalışıyoruz. Evliliğinromantik tarafı daha ağır basıyor gibi gözükse de evet, böyle maddi bir yanı davar. Yaşamın süresince 20’li yaşlarından itibaren büyüklerin yaşlandığını görüyorsun, eşlerini kaybettiklerini, yalnız kaldıklarını, çocuklarının onlara yardımcı olduklarını görüyorsun. Yaş ilerledikçe kendi annen, baban aynı duruma geliyorlar ve onların da hayatta olmayacağını düşündüğün zaman “yalnız kalacağım” kaygısı baş gösteriyor. Sosyal koşullar dünyanın neresine gidersen git çok iyi değil, bunu da biliyorsun. Geriye ne seçeneğin kalıyor?

Pınar: Evlilik çocuk için ve bir de yol arkadaşlığı için. Kadınların ve erkeklerin ilgi alanları çok farklı olabiliyor. Paylaşımlar azaldıkça evlilikler sorunlar yaşamaya başlıyor gibi bir tespitiniz var mı?

Seçil: Sürekli beraber olan, aynı evin içinde sürekli aynı şeyleri yapmaktan hoşlanan kadınla erkek manzarası kodlandı. Oysa iki ayrı cinsiyet var ortada.Ayrı şekilde yetiştirilmiş, genetikleri farklı iki insanın aynı şeylerden hoşlanabiliyor olmasının imkânı yok. Orada önemli olan dengeyi kurabilmek, biraradayken de ortak keyif alınabilecek alanlar yaratılması, gerçekten kendini iyi hissedebiliyor olmak, huzurlu olabilmek.

Pınar: Sence mutlu, sağlıklı, huzurlu bir evliliğin sırları nelerdir?

Seçil: Bir kere uzun süreli ilişkinin her daim mutlu ilerlemesi, hiç huzursuzluk olmaması mümkün değil. Her uzun süreli ilişkide olduğu gibi evliliğin kendi içersinde değişim dönemleri var. İlk iki sene balayı, diyerek kandırıyorlar insanı. Oysa öyle değil. Üç yaşındaki çocuğa bakmakla üç aylık bebeğe bakmak farklıdır. Oradaki anneliğiniz değişir. Evlilik de kendi içinde sürekli değişim gösteren bir yapıdır. Aynı yerde tutmaya kalktığınızda da, hep aynışeyleri beklediğinizde de yürümez. Birlikte olgunlaşabilmeye hazırlıklı olmak gerekiyor, bu işin bir tarafı. Evlilik içersinde yansıtmalar çok fazla yapılıyor. Bir yanıyla olumlu; kendinin bir parçasını karşı tarafta görüp de ona âşık olmazsan niye evlenesin? Birtakım güzel şeyleri atfetmen gerekiyor karşı tarafa ama onun dozu aşılıp da bütün kötü şeyleri karşı tarafta görüp bütün iyilik sendeymiş gibi yaşamaya başlayınca sıkıntı yaratabiliyor.Dolayısıyla sen evliliğe ne katıyorsun, karşı taraftan ne geliyor bunu iyiayırt etmek gerekiyor ki bu her zaman mümkün olmuyor o çatışmaların içerisinde. Ama herhalde en önemlisi şey değişim fikri ve arada bir mutsuz olmayı kabullenmek.

Cüneyt: Çocuk çok güçlü bir yapıştırıcı değil mi?

Seçil: Çok güçlü bir yapıştırıcı da olabilir, çok güçlü bir ayrıştıran da olabilir. Bu deneyimin nasıl yaşanacağı, kişilerin nasıl bir çocukluk geçirdikleri, nasıl ebeveynleri olduğu, ne tip modeller gördükleri, kadına ve erkeğe dair ne bildikleri, nasıl bir ortam içerisinde çocuk sahibi oldukları, o çocuk sahibi olma döneminde evliliklerinin nasıl olduğu, sorunlarını çözebilen insanlar olup olmadıkları gibi pek çok etkene dayanıyor. Eskilerin söylediği “meyveniz olsun”diye bir söz vardır ama öyle değil aslında.

Pınar: Siz ilişki sorunlarını gruplandırabiliyor musunuz? Mesela olumlu sonuçlanan terapilerle olumsuz sonuçlanan terapileri karşılaştırdığınız zaman “iletişim sorunu varsa çözülüyor ama şiddet sorunu varsa çözülemiyor,” gibi bir sınıflama yapabiliyor musunuz?

Seçil: Bireysel olarak ilk baktığım şey, kişilerin birlikte devam etme arzularının olup olmadığı. Terapinin nasıl gideceğini belirleyen etkenlerin başında bu var. İletişim sorununa gelecek olursak da iletişim dendiğinde aslında iletişimle hiçbir alakası olmayan dinamiklerden bahsediliyor. Yani iletişim ağızdan çıkan sözlerle pek alakalı değil. Evlilik kadar bilinçaltı süreçlerle işleyen çok az konu var. Dolayısıyla karşı tarafa ulaşan mesajın tam olarak gidebilmesi için karşı tarafın bu mesajı duymaya hazır olması, size dair duygularının oturmuş olması, sizin öfkenizle baş edebilir olması gerekiyor.  

Bütün bunlar olurken o kadar çok duygu dönüyor ki alttan alta, siz istediğiniz kadar anlatın. Bazen televizyonlarda tavsiyelerde bulunuyorlar: “Oturun konuşun mutlaka, anlatın ona, şöyle söyleyin.” Hayır, bu şekilde yürümüyor süreç. İnsanlar bana geldiklerinde “Uzun zamandır birlikteyiz, iyi gitmiyor, ama niye iyi gitmiyor bilmiyoruz, biz çok kavga eden bir çift de değiliz,” dediklerinde işte o zaman irkiliyorum. Çünkü bu çok uzun zamandır birbirlerinden uzak yaşadıklarını ifade ediyor.

Pınar: Kavga etmek sağlıksız bir şey değil aslında evlilik içerisinde.

Seçil: Tam aksine evlilik içinde kavga etmek çok sağlıklı. Tabii dozu ayarlandığı sürece… Çiftler “Konuşamıyoruz, her şey kavgaya dönüşüyor,”dediklerinde bile benim için evliliğin tutulabilir yanı var ama hiç kavga etmiyoruz, biz iyi arkadaşız, kardeş olduk noktasına gelindiği zaman fena.

Pınar: Sevgiyi, aşkı, o duygusal bağı nereye koyuyorsunuz evlilikte?

Seçil: Duygular çok değişkendir. O değişkenliği kabul ettiğiniz zaman zaten aşk biter, sonra tekrar geri gelir, sonra tekrar gider. Her krizle birlikte ilişki farklı bir yere sıçrar ve o sıçramayla beraber düzeltilebilir, değiştirilebilir, dönüşüm geçirebilir. O noktadan itibaren de yeni bir insanla evliymişsiniz gibi yaşama şansınız var. O noktada değişimi kabul etmek gerek. Aşk sürer mi? Sürekli âşık olunarak yaşanır mı diye başka bir soru sormak lazım. Duygular sürekli değişebilen şeyler. Aynı anda birkaç tane duyguyu hissedebilirsiniz; hem kızıyorsunuzdur, hem çok içerliyorsunuzdur, hem çok seviyorsunuzdur. Duygu bozuksa düzeltilir, sonrasında başka bir şey yapılanabilir. Bu noktada önemli olan birlikte devam etme arzusu.

Aylin: Galiba temel olan bu arzu.

Seçil: Bağlılık; karşı tarafın iyi niyetine inanabiliyor olmak. İlk sorduğum sorulardan bir tanesi şudur: Dünyada kaç milyon kadın varken neden bu kadını seçtiniz evlenmek için? Hayatınızda, işyerinde, dışarıdaki ilişkilerinizde başka kadınlar görebilirsiniz. Eşinizden çok daha hoş gelebilir bazıları, flört etmek isteyebilirsiniz. “Evet dışarıda başkaları da var ama ben şu anda bu insanla birlikteyim ve onunla birlikte kalmayı istiyorum,” demek hem kadın hemerkek için. Bu önemli bir nokta.

Cüneyt: Aldatma nedir?

Seçil: Aldatma yoktur. Yani tek taraflı aldatma yoktur. Çoğunlukla aldatma buraya getiren nedendir. İki insanın arasındaki ilişki yeterince iyiyse,yeterince içten, samimi ve keyifliyse, her iki taraf da o ilişkiden tatmin oluyorsa, kimse gözünü yaşananlara kapatmıyorsa, ilişki arada bir sarsıntıya uğrasa da kendi içinde devam eder. Aldatma konusuyla buraya gelen çiftlere baktığımda o kadar uzun süre ayrı hayatlar yaşamış oluyorlar ki ikisi arasındaki boşluğa ne koysan düşer. O noktada iki insan da ilişkinin iyi olduğu konusunda birbirlerini ikna etmeye çalışıyorlar, gözlerini kapatıyorlar ve bu çok uzun bir süre devam ediyor. Bu noktada eğer illa ki aldatma diyeceksek, kadınlar çocuklarıyla aldatırlar örneğin. Aldatmayı iki kişilik ilişkiye bir başkasının dâhil olması gibi düşünmek lazım. Kadınlar araya çocuklarını,ailelerini, evleriyle ilgili işleri alırlar; ötekiyle yani eşleriyle ilişkikurmazlar. Erkek hiç gereği yokken gecenin geç saatlerine kadar işte olabilir,bu da bir aldatma. Böyle baktığında başka bir insanla ilişkiye gidene kadar sizin ilişkiniz neredeydi, ne oldu o ilişkiye? Ne yaptınız da araya başka bir şey girdi? Aldatma bir sonuçaslında. Aldatma tedavi edilecek midir? Hayır, aldatmayla ilgili yapılabilecekbir şey yok. İnsanların akıllarında aldatıldıkları, kötü deneyimler yaşadıkları mutlaka kalıyor; ama sizi oraya getiren şey neydi, ilişkinizin eksikliği, bozukluğu neydi ki oraya başka unsurlar dâhil oldu diye bakmak gerekir.

Pınar: Terapiste gelen çiftlerde genelde kadınlar mı daha çok yoksa erkeklermi daha çok yapıcı?

Seçil: Kadınlar terapiste yardım için başvurana kadar o kadar çok şey denemiş, o kadar çok sineye çekmiş, süreci değiştirmeye çalışmış oluyorlar ki aslında terapiye geldikleri noktadan itibaren de anlaşmaya daha az ikna oluyorlar. “Ben elimden geleni yaptım, artık onun değişmesi gerekiyor,” gibi. Oysa iki tarafın da değişmemesi halinde zaten evliliğin de toparlanmasının imkânı yok. Erkekler ise daha kolay ikna oluyorlar.

Pınar: “Bir ilişki terapiye kaldıysa o ilişki gerçekten bitmiştir” diyorum.Siz ne diyorsunuz cevap olarak?

Seçil: Gönül ister ki insanlar gelmeden önce sorunlarını çözebilsinler. “Biz bunca zaman uğraştık, terapiste gideceğiz de ne olacak, bize sihirli değnek mi değdirecek terapist?” diyen insanlar var. Oysa “ilişki gerçekten daha iyi olabilir mi?” diyerek terapiste giden kişinin iyi niyetini göz ardı etmemek gerekiyor.

Pınar: Sizce aile ya da ilişki terapisine başvurmak için uygun zaman nedir? Hangi belirtiler bir çifti size getirmeli?

Seçil: Çiftler keyifli hiçbir anı paylaşamıyorlarsa, yan yana huzurlu değillerse, duygu anlamında karşı taraftan hiçbir akış yoksa, aynı problemler tekrar tekrar şiddeti artarak devam ediyorsa ya da “Bir boşluk var ama ben bu boşluğun ne olduğunu bilmiyorum, tanımlayamıyorum,” deniyorsa işte o zaman destek alınmalı. Kişiler “Yanımdaki insan doğru kişi midir, onunla birlikteolmalıyım yoksa diğerleri daha cazip olabilir mi?” demeye başladılarsa, artık eve ayakları geri geri gidiyorsa sürecin çok da uzamamasında fayda var. Belki şunu da eklemek gerekiyor: İnsanların en sıkı sıkıya tutundukları “Ben evlilik terapistine gideceğim ama eşim istemiyor, eşimi ikna etsem gideceğim” fikri.  Bu tutum biraz da korkularla alakalı. Ya biterse ya daha kötüye giderse kaygısıyla insanlar terapiye gitmiyorlar. Böyle durumlarda kişiler tek başına terapiye başlayıp kendi değişimleriyle birlikte evlilikteki değişimi gözleyebilirler ve gerekiyorsa daha sonra çift olarak terapiye başlayabilirler. Çünkü hangi terapi tipi olursa olsun temel hedef insanın gündelik hayatında kendini iyi, mutlu, keyifli, üretken, hissedebiliyor olması.

 

Aylin

Bu röportajın benim için çok önemli olan yönü Seçil’in röportaj boyunca tekrar tekrar vurguladığı her insanın farklı olduğu, ilişkilerinin zamanla değişebileceği ve bu değişimin doğal olduğu fikirleriydi. Çok önemli olan birbaşka nokta ise gerektiği zamanlarda konusunda uzman olan birinden (tabii günümüzde her alanda o kadar çok uzmanın(!) fikirlerinin bombardımanı altındayız ki kim uzmandır kim değildir sorusunun doğru yanıtlanması gerekiyor)destek almanın önemiydi. Röportaj esnasında sorduğum “İnsanlar neden evlenirler?” sorusunun alt sorularını evliliğe pek de inanmayan biri olarak Seçil’e sormaya devam edeceğim.

Pınar:

Boşanmış (hatta evlilik terapistinin karşısında oturmuş) ama evliliğe itirazı olmayan biri olarak ben “terapilik olmuş ilişki fiilen bitmiştir” görüşümle gittim Seçil Çelik ile sohbetimize. Çok şey mi değişti görüşlerimde, emin değilim ama içimden şu geçti keşke daha önce deneseymişiz, işler çığırından çıkmadan otursaymışız o koltuğa. Sonuç yine aynı olurdu ama belki insanı çok yıpratan süreçler daha az zararla atlatılırdı. Belki de bir mucize olurdu, hoş Ortadoğu’da hiç mucize olduğunu görmedik ama… 

Cüneyt:

Ben kendimi dokuz yıllık profesyonel tam zamanlı, eş ve baba olarak değerlendiriyorum ve dikkate aldığım referansları paylaşmak istiyorum.Öncelikle evlilik ödün verme sanatı. Akıllı bir koca/ eş asla karısı ile tartışmaz, hatta herhangi bir kadınla tartışmaz, hiçbir erkek yoktur ki bu zıtlaşmalardan galip çıkabilsin. Bir arkadaşım söylemişti yıllar önce: “Sen mutlu, hanım mutsuz, sen mutsuz, Hanım mutlu çocuk mutlu sen mutlu, Çocuk mutlu hanım mutlu sen mutlu…” Beyler için naçizane tavsiyem şudur ki fedakâr olan beyler evliliğe soyunsun. Toparlamaya çalışırsam (ki bu ne kadar mümkün emin değilim), evlilik çoğunlukla fedakârlıktır.

                                               EVLİLİĞE DAİR KISA NOTLAR

* "BİZ" olabilmek için isteklerini, beklentilerini gerçekleştirebilen, yaşamından keyif alabilen ve keyif alabileceği bir yaşamı oluşturma gayretinde olan iki ayrı "BEN"e ihtiyaç vardır.

* Evlilik ilişkisi ve eşinizle yaşadıklarınız hayatınızda çok önemli bir yer tutsa da ne eşiniz ne de evliliğiniz hayatınızın yegane mutluluk kaynağı, bütün sorunlarınızın çözümü ya da gerçekleştiremediğiniz şeylerin tek sorumlusu olabilir.

* Evliliğinizi değerlendirme esnasında başkalarının ilişkilerini referans almayın. Bunun yerine evliliğinizle ilgili kendi duygu durumunuzu takip edin.

* Mutsuz ve keyifsiz anlarınızı azaltmak, mutlu ve keyifli anlarınızı arttırabilmek için neler yapabileceğinize odaklanın.

* Kendinizi ve isteklerinizi unutacak kadar büyük fedakarlıklarda bulunmak evliliklere iyi gelmez. Sürekli ödün verilen, eşlerden birinin fedakarlığının bir yaşam şekli haline dönüştüğü evlilikler fiilen olmasa da duygusal olarak çöküşe daha yakın dururlar.

Bu röportaj Bümed Dergi, Ekim 2011'de 66-70. sayfalarda yayınlanmıştır.