BEBEKLERDE KORKU

Korku duygusu tüm canlılarda var olan, yaşamın devamı için gerekli ve önemli bir duygudur. Korkunun çok önemli yaşamsal bir işlevi vardır. Bu duygu canlıları olası tehlikelere karşı uyarır ve uyanık tutar. Böylece canlılar korku duygusuyla birlikte tehlikeden korunmak ve yaşama devam edebilmek için gerekli önlemleri alma çabasına girişir.  Aslında korku bir yanıyla: “Dikkat! Tehlike var. Kendini korumalısın. Kaçmalı ya da savaşmalısın. Aksi halde yaşamın sona erebilir” sinyalidir. Kişi korku yaratan nesneden ve/ya durumdan kaçmak ya da kaçınmak üzere harekete geçer. Korku koruyucu bir duygusal mekanizmadır; kişiyi tehlike yaratacak nesne veya durumlara karşı uyararak yaşamın devamına yardımcı olur. Bu yaşamsal önemi nedeniyle korku, bebeğin doğduğu andan itibaren en net fark ettiği ve yarattığı rahatsızlıktan kaçınmak üzere tüm benliğiyle mücadele ettiği en temel duygulardan biridir.

Genel olarak bakıldığında 0-12 arasında bebeklerin yaşadığı korkular varoluşsal korkular, yaşla birlikte gelişen normal korkular ve ebeveynlerden satın alınan korkular olarak üç grupta incelenebilir: 
 
1. Varoluşsal korkular:

Bu korkular ve yol açtığı davranışlar bebeğin doğumundan itibaren gözlenir. Yaşamsal önemi vardır. Yaşamsal önemi ve insanları tehlikeler karşısında koruyucu bir görevi vardır. Bu yüzden insanın yaşamı boyunca devam eden korkulardır bunlar. Yaşla birlikte korkulan nesne ve durumlar ile bu korkular karşısında gösterilen tepkiler değişse de insanın hayatında hep belli bir oranda varolur. 0-12 ay arasında gözlenen yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanmaması halinde öleceğinden korkmak ile yüksek sesler, yükseklik/düşme, yoğun ışık gibi beklenmeyen, ani veya şiddetli uyaranlardan korkmak bu korkulara örnek olarak verilebilir.

Bebek kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmekten aciz olarak dünyaya gelir. Yaşayabilmesi için bakıma, doyurulmaya, korunmaya ihtiyacı vardır. Doğduğu andan itibaren açlık hissini ve belli başlı fiziksel rahatsızlıklarını algılar ve bu rahatsızlıkları giderilmediği taktirde ölebileceğinden endişe eder. Yaşadığı bu duygu sayesinde ihtiyaçlarını ifade edebileceği tek yöntemi olan ağlama davranışını kullanır; bazen de kucakta olmayı ve sakinleştirilmeyi talep eder. İhtiyaçları uygun şekilde fark edilip karşılandığı anda ise korkusu yerini güvene ve derin bir rahatlama hissine bırakır. Genellikle ihtiyaçları karşılandıktan hemen sonra uykuya dalar. Ölümden uzaklaşır ve güvende olduğunu algılar.

Korkunun buradaki varoluşsal önemi bebeğin yaşamaya devam edebilmesi için ebeveynlerine ihtiyaçlarını anlatabilmesinde yardımcı olmasıdır.  Yani bebek bu duygusu sayesinde ihtiyaçlarını ifade eder, ona bakım veren kişileri bu ihtiyaçlarını karşılamak üzere harekete geçirir, ihtiyaçlarının karşılanabilmesini ve yaşamaya devam edebilmesini sağlar.

Bunun yanında yeni doğan bebeklerin neredeyse tümü çok yüksek seslerden, yükseklikten/düşmekten, bir anda oluşan çok yoğun ışık gibi beklenmeyen, ani veya şiddetli uyaranlardan belli oranda korkar, irkilir ve bunlara ağlayarak tepki gösterirler. Bu tip nesne veya durumlar yetişkinler için korkulacak şeyler gibi gözükmeyebilir. Buna rağmen bu gibi durumlarda da bebeğin algıladığı “tehlike var” sinyallerindeki artıştır. Bu sinyalleri algılamasıyla birlikte bebek, olası tehlikeden kaçınmak ve korunmak için bağımlı olduğu yetişkinlerle yakın ilişkide olmayı talep eder. Aslında bir taraftan da temel bakımını veren yetişkinlere “beni koruyun” mesajını verir.

2. Yaşla birlikte her bebekte gelişen normal korkular:

0-12 ay arasında gözlenen en belirgin korkular bebeklerde 6 ile 8. aylar arasında oluşmaya başlayan yabancı korkusu ve ayrılma kaygısıdır. Neredeyse her bebekte gözlenir. Bu korku gelişimsel olarak normal ve geçicidir. Bu aylar arasında bebekler tanıdık olmayan insanlara veya yabancıların bulunduğu ortamlara ağlayarak tepki vermeye başlarlar. Bebek bir süre ebeveyni yanında olmadan başkalarının yanında kalmayı istemez; hatta bazen annesi yanında olsa dahi yabancıların varlığını hiç istemez.  Yabancı insanların varlığı durumunda annesinin daha fazla yakınına girer. Zamanla bebek, anne ya da bakım veren yetişkinin çeşitli nedenlerle yabancılardan aşırı oranda korkmaması halinde, yabancıların yanında kalabilmeye başlar. 

Aslında bu korkunun da yaşamsal önemi vardır. Bebeğin herkese güvenmek yerine, bağımlı olduğu yetişkinlerin onaylayacağı, kendisine zarar verme ihtimali olmayacak kişileri ayırt edebilmeye başlamasının ilk belirtileridir bu korkular. Böylece bebek bir yaş civarında yürümeye başladığında annesinden ne kadar uzaklaşabileceğini, nelere ve kimlere yaklaşabileceğini öğrenme aşamasına geçer.

Ancak bu süre zarfında ebeveynlerin aşırı korkulu ya da kaygılı olması bebekteki yabancı korkusunun gereğinden fazla uzamasına veya artmasına yol açabilir. Dolayısıyla aslında bu dönemlerde normal olarak her bebekte gözlenen yabancı korkusunun sağlıklı bir biçimde geçirilmesi ebeveynlerin veya temel bakım veren kişilerin korku ve kaygı düzeyine bağlı olabilmektedir. Aşırı ve beklenenden uzun süren bu korkular belli oranda çözülememişse ya da çocuğun işlevselliğini etkiliyorsa psikolojik bir değerlendirme yapılması gerekebilir.
     
3. Ebeveynlerden satın alınan korkular:

Bu korkular her bebekte aynı şekilde ve aynı oranda görülmez. Bunlar ebeveynlerin korktuğu nesne ve durumlarla şekillenir. Özellikle söz öncesi dönemde yani aşağı yukarı 0-24 ay arasında bebekler dünyayı anne-babalarının duygularıyla tanırlar. Her ne kadar ebeveynler bebeklerine hissettirmemeye çalışsalar da ya da hissettirmediklerini düşünseler de, ebeveynlerin duyguları ve bu duyguların neticesinde oluşan fizyolojik ve davranışsal değişimler bebekler tarafından kolayca algılanır.

Ebeveynin bir nesne ya da durum karşısında hissettiği aşırı korku bebeğe geçer. Şöyle ki korkan ebeveyndeki hızlı kalp atışı, terleme, titreme, kızarma gibi fizyolojik belirtiler; ebeveynin ses tonunda, yüzde/mimiklerinde oluşan değişimler; ebeveynin bebeği daha sıkı kucaklaması ya da daha yakınında olmaya zorlaması gibi davranışlar bebek tarafından fark edilir. Zaman içinde bebek de ebeveyninde korkuya yol açan nesne ve durumlardan korkmaya başlar. Örneğin kedi ve köpek gibi hayvanlardan ya da yabancı ortamlardan aşırı derecede korkan bir ebeveyn, çocuğu aynı korkuları yaşamasın istese de, çocuğu bu korkuları satın alacaktır.

Her insanda belli yaş dilimlerinde yaşanabilecek korku nesnelerinin dışında veya üzerinde yaşanan, çocuğun işlevselliğini bozan, davranışlarını olumsuz etkileyen ya da çok yoğun stres yaratması dolayısıyla çocuğun baş edebileceğinin çok üzerinde yaşanan bu tip korkular olması halinde, öncelikle ebeveynlerin kendi korkularıyla yüzleşebilmesi gerekir.

Bunun dışında çocuktaki korku ya da kaygı miktarının artışına yol açabilecek yaşamsal veya durumsal nedenler araştırılmalıdır.  Buna rağmen çocuktaki korkular beklenenin üzerinde ve işlevselliğini bozacak derecede kalmaya devam ederse yardım alınması gerekebilir.

Ebeveynlere öneriler:

Gelişimsel olarak 0-12 ay arasındaki bebeklerde temel güven duygusunun oluşabilmesi ve ebeveyniyle arasında güvenli bağlanmanın temellerinin atılması beklenir. Bir başka deyişle bebek besleneceğini, fiziksel ihtiyaçlarının karşılanacağını, ihtiyaçlarıyla çevresindeki insanları veya dünyayı harekete geçirebileceğini görmek ister. Dünyanın güvenli bir yer olduğunu, insanların ona değer verdiğini, önemsediğini, sevdiğini ve her türlü tehlikeden korunacağını öğrenmeye ihtiyaç duyar. Çocuktaki bazı korkular yaşamı boyunca onu takip edecektir. Bazı korkularının bulunması yaşamsal önem taşır ve onu tehlikeler karşısında temkinli olmaya çağırır. Bununla birlikte hayatını korkularına rağmen sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi, etrafındaki insanlar, objeler ve durumlarla ilişki kurabilmesi, bunları güvenle araştırabilmesi, inceleyebilmesi ve değerlendirebilmesi için ebeveynlerine ihtiyacı vardır. 

Bu noktada ebeveynler bebeklerinde gözledikleri korkuların tümünü tamamen yok etmeye çalışmamalı ya da bebeğe gereğinden fazla korku yüklememelidir. Bazen tamamen korkulardan arınmış bir çocuk yetiştirme çabası, aynı zamanda gereğinden fazla riskli davranışlara girişebilecek ve kendini tehlikeye atacak bireyler yetiştirmek anlamına gelebilir. Bununla birlikte çocuğa fazlaca korku aşılanması çocuğun temel güven duygusunun zedelenmesine, araştırma ve inceleme hevesinin kırılmasına, deneyerek ve yanılarak öğrenme fırsatlarından yoksun kalabilmesine veya kendi potansiyelini fark edemeyecek kadar bağımlı olmasına yol açabilir.

Dolayısıyla ebeveynler bir yandan çocuğun öngörülebilir duygusal ya da fiziksel travmalardan etkilenmesini engellemeye çalışırken, diğer yandan çocuğuna bir birey olarak saygı duymayı, ona kayıtsız şartsız sevildiğini gösterebilmeyi, onu baş edebileceği oranda risk alabilmesi ve seçim yapabilmesi için destekleyebilmeyi başarmanın yollarını bulabilmelidirler. Her halükarda ebeveynleri tarafından sevildiğini, ihtiyaçlarına duyarlı bir şekilde davranılabildiğini, korunduğunu öğrenebilen bebeklerdeki temel yaşamsal korkular kendiliğinden azalacak, sağlıklı gelişim desteklenecektir.

SEÇİL ÖZBEKLİK
Uzman Psikolojik Danışman

*Bu makale Bebeğim ve Biz Dergisi Ağustos 2007 sayı: 20 sayısında yayınlanmıştır.