ÇOCUĞUNUZA PAYLAŞMAYI ÖĞRETMEK
Çocuklar önce sahiplenir, sonra da kaybetmeyeceklerinden emin olduklarında paylaşırlar. Gelişimsel olarak önce sahiplenme, sonra paylaşma aşamasına geçerler.
Çocuklar için sevdikleri kişileri ve eşyaları paylaşmak zordur. Özellikle 6 yaş öncesinde paylaşmak zorunda kaldıkları veya hissettikleri her kişi ve nesne çocukta belli oranda ruhsal çatışma yaratır. Bu çatışmalar çoğunlukla dışarıdan da gözlenir. Çocuk eşyasını vermek istemez, kaybettiği ya da kırılan oyuncağı için saatlerce ya da günlerce ağlayabilir.
Babasını annesiyle, annesini de babasıyla paylaşmak istemez. Hem annesinin, hem de babasının sadece kendine ait olduğunu kanıtlamak ister; annesiyle babası arasındaki karı-kocalık ilişkisini kıskanır. Anne ve babasını kardeşiyle, başka insanlarla veya durumlarla (örneğin anne babasının işleri veya arkadaşları) paylaşmak zor gelir ona.
Kendisinin dışarıda kaldığı neredeyse tüm ikili ilişkilere tahammül etmekte zorlanır; araya girmek ya da ikili ilişkileri ayırmak ister. Anne babalar için çocuklarındaki bu paylaşım eksikliği bazen şaşırtan, bazen de kaygılandıran bir hal alabilir.
Çocuklar önce sahiplenme, sonra paylaşma aşamasından geçerler demiştik. Bunun ne anlama geldiğini kısaca açıklayalım:
Yaklaşık 18 ayın sonuna kadar çocuklar dünyanın merkezi olduklarını zannederler. Bebekliklerinden itibaren her ağladığında annesi yanına gelir, daha söylemek zorunda kalmadan her ihtiyacı karşılanır. Bu döneme kadar ihtiyaçlarının daha istemek zorunda kalmadan karşılanması, her kaygılı durumda annesinin yanındaki huzurlu ve yatıştıran varlığı bebekte “Ben annemin sahibiyim” yanılsaması yaratır. Bu olumsuz bir yanılsama değildir. Aksine bebeğe güvende olduğunu, sevildiğini ve değer verildiğini hissettiren olumlu bir yanılsamadır. Bu onun ilk ilişki modelidir. Bu aya kadar hissettiği sahiplenme yanılgısı, paylaşmak için gerekli olan yapının temelini kurar.
Bu döneme kadar olan zamanda en ilgili anne dahi bazen çocuğunun ihtiyaç duyduğu anlarda yanında olamayabilir. Bu durum da annenin hayatı düşünüldüğünde çok anlaşılır ve doğal bir durumdur. Annesinin bazen yanında olamadığını fark eden çocuk, annesinin yokluğunda ona annesini hatırlatacak bazı nesnelere bağlanır. Bu nesneler de çeşitlilik gösterir. Bazen bir mendil, battaniye, emzik, özel bazı oyuncakları olur. Bunları yanından ayırmak istemediği gibi, bunlara ulaşması engellendiğinde ya da başkasına verildiğini gördüğünde anne-babasına bazen tuhaf gözükebilecek olumsuz tepkiler gösterebilir. Tıpkı annesinin yanında olmamasına tepki gösterdiği gibi, bu nesnelerden ayrılmaya da tepki gösterir. Tıpkı annesini paylaşmak istemediği gibi, bu nesneleri de paylaşmak istemez.
18-36 ay arasında anne babaların çok zorlandığı, “korkunç iki yaş” diye de bilinen bir dönem geçirir. Daha önceki dönemde olduğu gibi bu dönemde de annesinin sadece kendisine ait olduğunu, annesinin sadece onunla ilgilenmesini ve sadece onun isteklerinin yapılacağını ispatlamaya çalışır. Buna rağmen yürümeye başlayıp da annesini daha farklı ortamlarda gözlemleyebildiğinde annesinin sadece kendine ait olmadığını fark etmeye başlar. Annesinin kendisi dışında özel ve samimi olduğu diğer insanlarla ilişki kurduğunu anlar. Kendisi için fark ettiği diğer şey ise, kendisi için de ilişki kurabileceği annesinin dışında başka insanlar ve nesneler olduğudur. Yine de her başka ilişkisinde veya uğraşında annesini yanında talep etmeye devam eder. Annesinin her başka ilişkisine de müdahale etmekten ve engellemeye uğraşmaktan vazgeçmez. Bir yandan annesinin uzağında kalmak isterken diğer yandan annesinin hep yanında olmasını arzu eder.
Bu aylar arasındaki başka bir önemli özellik tuvalet eğitimidir. Çocuktan kendisine ait şeyleri uygun şekilde, uygun yerlere bırakması talep edilir. Tuvalet eğitimi çocuk için zordur; tıpkı annesini paylaşmak istemediği gibi idrar ve dışkısını da paylaşmak ona zor gelebilir. “Onlar benim, vermek istemiyorum, ancak kendi istediğim zamanda ve kendi istediğim şekilde vereceğim” der gibi manevralara başvurur bazen. Bu dönemde kendisine ait olduğunu düşündüğü şeylere daha bir tutkuyla bağlanabilir. Eşyalarını, oyuncaklarını almak isteyenlerle sürekli kavga halinde olduğu gözlenebilir.
2,5-3 yaşından 6 yaşına kadar devam eden, ödipal dönem olarak da bilinen süre çocuk için ayrıca önemli bir dönemdir. Bu dönemin başlangıcında çocuk kendi cinselliğinin ve cinsel kimliğinin farkına varmaya başlar. Bu arada da anne-babasının arasında özel, farklı ve kendisinin dahil olamadığı bir ilişki olduğunu fark eder. Anne babası birlikte yatıyorken, o ayrı yatmak zorundadır. Anne-babası yataklarını onunla paylaşmıyordur. Çocuk hala kendini dünyanın merkezi ilan etmek isterken, onların arasındaki ilişkide merkezde olamayacağı bir alan bulunduğunu anlar. Bu durum çocukta üzüntü ve kıskançlık yaratır. İkisinin yan yana durmasındansa, ikisiyle de ayrı ayrı zamanları paylaşmak ister. Bunu yapamadığında da ikisinin arasında girmeye uğraşır. Bu yaşların sonuna doğru, mutlu bir evliliği olan anne babası varsa, anne-babası arasındaki özel ilişkiyi kabullenir ve bu ilişki tarzında kendine yer olmadığını anlar. Annesinin kocasının onu mutlu ettiği şekilde mutlu edemeyeceğini, babasını da karısının mutlu edeceği şekilde mutlu edemeyeceğini acı veren bir sürecin sonunda anlar. Anne babası yetişkindir ve onun dahil olamayacağı yetişkin hayatını yaşıyordur. Üzüntüsüne rağmen çocuk her ikisi tarafından çok sevildiğini de anlaşmıştır. Bu noktada çocuk güvenle dış dünyaya ve dış dünyadaki ilişkilerine dönmeye hazır hale gelir. Bu dönemin sonunda çocuk şunları kavrar: “Ben onları çok seviyorum, onlar da beni çok seviyorlar. Ama insanlar aynı anda birden çok insanı, farklı şekillerde sevebilir. Sevdiğim insanların bazılarının benim dahil olamayacağım ve dahil olmamam gereken ilişkilerinin olması, beni sevmedikleri anlamına gelmez. Her sevdiğim insanın sevgiyle bağlandığı başka şeyler de olabilir (örneğin işi, aktiviteleri, eşyaları gibi). Bunları sevmesi de, beni sevmediği anlamına gelmez. Üstelik bunları benimle paylaşmak istemeyebilirler. Buna rağmen sevilen bazı şeylerin paylaşılması bazen keyif de verebilir.”
Bu dönemin sonunda öğrenilenlerle birlikte çocuğun okul çağı başlar. Gerçek paylaşımın öğrenildiği, kabullenildiği ve başladığı dönemler de bu yaşlardan itibaren gözlenir. Sağlıklı bir şekilde önceki dönemleri atlatabilen çocuk, artık kendisine ait olan eşyaları (örneğin oyuncaklarını) ve insanları (örneğin annesini babasıyla, babasını annesiyle, her ikisini de diğer insanlarla ve kardeşleriyle, arkadaşlarını başka arkadaşlarıyla) daha rahat paylaşabilmeye başlar.
Yukarıda belirtilen dönemlerden de anlaşılacağı gibi çocuk için paylaşmak önce aile içinde ve aile içi ilişkilerde öğrenilir. Anne babalar için çocuklarına paylaşabilmeyi öğretmek konusunda yapabilecekleri şöyle sıralanabilir:
1. Çocuk ancak güvenli, huzurlu ve aile içindeki bireylerin birbirine sevgiyle yaklaştığı aile ortamlarında yetişirse paylaşabilmeyi öğrenir. Önce her şeyin ve herkesin hakimi olduğunu zanneder. Sevdiklerinin tek sahibi olmayı ister. Bunun başarabilirse hiçbir şeyin sadece kendine ait olamayacağını da güvenle kabul eder. En nihayetinde sevdiği kişileri de, nesneleri de paylaşabilmeye başlar. Huzursuz ortamlarda büyüyen çocuklar ise ne sevdiklerini kendisine aitmiş gibi görebilir, ne de kaybetme ve terk edilme kaygısı yaşamadan sevdiklerini paylaşabilir.
2. Paylaşmayı öğretmekte anne babaların sabırlı ve anlayışlı olması gerekir. Özellikle 6 yaş öncesi dönemde çocuklarının paylaşma konusunda zorluk yaşayacağını kabul etmeleri ve çocuklarını paylaşmaları için şiddetli bir şekilde zorlamamaları gerekir. Yine de çocuklarına paylaşmanın önemini yaşlarına uygun bir şekilde anlatmaya devam etmeleri önemlidir.
3. Anne babalar çocuklarına paylaşmanın önemini anlatırken, kendilerinin ne kadar paylaşma becerisine sahip olduğunu gözlemesi de ayrıca önemlidir. Örneğin, eğer çocuklarının eşlerine ya da diğer insanlara sevgi göstermesini içten içe kıskandıklarını hissederek olumsuz tepkiler gösteriyorlarsa, öncelikle kendi paylaşma becerilerini gözden geçirmeleri gerekir. Ya da eşlerinin sevdiği diğer insanlara, işlerine, aktivitelerine tahammül edemediklerini fark ediyor, bunlardan dolayı eşleriyle sürekli tartışıyorlarsa, bu durum kaybetme, terk edilme veya sevilmeme kaygısıyla paylaşmakta zorlandıkları anlamına gelebilir. Anne babalar, kendilerinin başaramadığı şeyi, çocuklarının da başaramayacağını kabul etmeli ve gerekiyorsa önce kendilerini eğitmelidirler.
4. Anne babanın arasındaki karı-kocalık ilişkisinin beslenebilmesi, hayatlarında sevilen, görüşülen başka insanların olabilmesi, hobilerine, keyif aldıkları şeylere, işlerine suçluluk hissetmeden vakit ayrılabilmesi de çocuğun paylaşmayı öğrenmesi için çok önemlidir. Böylece çocuklarına sevilen başka insanlar ya da şeyler olmasına rağmen, çocuklarına olan sevgilerinin azalmayacağını gösterebilirler. Çocuklarını paylaşma konusundaki kendi davranışlarıyla yüreklendirebilirler.
5. Çocukların yaşıtlarıyla bir arada bulunabileceği ortamların sağlanması da çok önemlidir. Uygun yaşta yuva veya oyun grubu deneyimlerinin başlaması, aile içinde de kardeş ve akrabalık ilişkileri çocuğun paylaşmayı öğrenebileceği güvenli yerlerdir. Çocuklar dışarıdan gözlenseler dahi müdahale edilmeden bırakılabildiklerinde paylaşmayı kendi aralarında öğrenmenin bir yolunu bulabilirler. Bu kardeşler arasındaki paylaşım için de geçerlidir. Çocuklar bazen acı çekerler, bazen kavga ederler buna rağmen aralarında sorunları uygun şekilde çözüp paylaşmayı öğrenebilirler. Anne babaları müdahale ettiğinde ise kendi aralarında sorunları çözebilmeleri neredeyse imkânsız hale gelir.
Sağlıklı bir ruhsal gelişim yaşayan çocuk, 6 yaşının sonuna doğru, okul olgunluğuna eriştiğinde, artık kendisine ait olan eşyaları paylaşmaktan eskisi kadar rahatsız olmamaya başlar. Sevdiği kişileri paylaşmak zorunda kaldığını hissetmek ise, 6 yaş öncesindeki kadar olmasa bile, hayat boyunca bir miktar sıkıntı yaratır. Bunun doğruluğunu anlamak isteyen anne babalar kendi hayatlarına samimi bir şekilde baktıklarında şunu kolayca görebilirler: yetişkinler bile sevdiklerini, eşlerini, çocuklarını, kendi anne babalarını, arkadaşlarını ya da onlar için çok özel bazı eşyaları paylaşmakta bazen zorlanır.
SEÇİL ÖZBEKLİK
Uzman Psikolojik Danışman
*Bu makale Bebeğim ve Biz Dergisi, Şubat 2010 sayısında yayınlanmıştır.