BABA OLMAYA HAZIRLANMAK
Anne babalık 7 gün, 24 saat ve hayat boyu süren bir iştir. Bu işte nadiren tatil talebinde bulunabilir ancak asla istifa dilekçesi yazıp iş değişikliği yapılamaz. En azından doğum sonrası ilk bir kaç yıl anne-baba ihtiyaçlarını genellikle ikinci plana atar ve öncelikli olarak kendilerine muhtaç olan bebeğin “bitmeyen” ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Bebekten sonra hayat geri dönüşsüz bir şekilde değişir. Bir bebek, anne babasını hem inanılmaz mutlu eder, hem de onların daha önceden farkına varamadığı kaygı, korku, suçluluk ve değişimi beraberinde getirir. Bu geri dönüşsüzlük, değişim, bilinmezlik durumları ile geçmiş ve geleceğin sorgulanması hem anne, hem de baba adayını karmaşık duygulara sürükler. Hamilelik dönemi ve sonrasında bebek uzunca süre anneye bağımlıdır.
Hamilelik sürecinde bebeği karnında taşıyan, sonrasında da emziren ve temel bakımı sağlayan annedir. Dolayısıyla annenin yaşadığı duygular daha ön plandadır ve daha fazla bilinir. Buna rağmen hamilelik ve doğum sürecine eşlik eden babanın yaşadıkları çok fark edilmez. Hatta kadının bu dönemde daha ön planda olması, bazen erkeklerin hiçbir şey yaşamadığı gibi bir yanılgı oluşmasına neden olur. Aslında anne ve baba adayının hamilelikle başlayan süreçte yaşadıkları bazı duygular ortaktır. Bazıları ise kadın ve erkeğin dünyasına ve toplumsal rollerine aittir; yani kadın ve erkek bu dönemde farklı duygular da yaşar ve farklı süreçlerden geçerler.
Kadın bu süreçte fizyolojik ve hormonal değişimler yaşar. Kadın hamileliğiyle birlikte vücudunda ve duygularındaki değişimi hisseder ve çocuğuyla daha karnındayken iletişim kurabilir. Bir erkeğin anneliğe geçen kadındaki içsel değişimleri anlayabilmesi ise çok zordur. Aslında kadın için de erkekteki değişimleri anlayabilmek… Kadınlar bile, onlara ne kadar anlatılırsa anlatılsın hamileliğin nasıl bir süreç olduğunu ancak yaşadıklarında tam anlamıyla fark ederler. Buna rağmen, erkeklerin neler yaşandığıyla ilgili bir bilgisi yoktur; ancak kendilerine göre tahmin edebilirler. Hamilelik onlar için tam bir muammadır. Dolayısıyla gereksiz yere kuruntu yapan ya da anlayışsız gibi düşünülen baba adayları da gözlenebilir. Karısını anlamaya çalıştıkları dönemde, hamile karısı gibi fiziksel tepkiler veren erkeklere de rastlanır. Bu süreçte, kadının hamilelikte yaşadığı doğal ağrılara benzer ağrıları yaşayan erkeklerle karşılaşılır; bazen kadın “belim ağrıyor” dediğinde, erkek de bel ağrısı çeker. Kadın halsiz hissettiğinde kendini halsiz hisseden ya da tıpkı karısı gibi göbek bölgesinde ağırlıklı olmak üzere kilo alan baba adayları bulunur.
Hamilelik ve doğum, kadına bahşedilmiş bir armağandır. Böyle bir üretme ve dünyaya getirme becerisi erkekte bulunmaz. Erkek bu armağandan mahrum olduğunun bilincindedir. Üretme ve dünyaya getirme ihtiyacını kapatabilmek amacıyla, tam da eşinin hamilelik döneminde iş, ev, mobilya, araba değiştirir bazı erkekler. Çocuğu gibi bakıp büyüttükleri çiçekler, ağaçlar yetiştirmeye başlayabilirler.
Evlilikteki işbölümü ve roller ne kadar eşitlikçi olursa olsun, anne ve baba olmaya geçiş sürecinde geleneksel kadın-erkek rollerine geri dönülür. Kadın hamilelik döneminde öncelikli olarak bebeğinin sağlığıyla ilgilenir. Kadın çalışıyor olsa da, hamileliğinin son dönemlerinde izne ayrılır. Bu dönemde maddi olarak yükümlülükler daha ağırlıklı olarak erkek tarafından düşünülmek zorundadır. Erkek de bebeğinin sağlığıyla ilgilidir ancak bu görev zaten karısı tarafından yerine getiriliyordur. Dolayısıyla bir “erkek” olarak öncelikli kaygısı eşinin ve doğacak bebeğinin “maddi ihtiyaçlarını karşılamak” haline gelebilir. Kadın bebeğinin sağlığıyla ilgili endişelerle uykusuz geceler geçirebilecekken, erkek “geçindiremeyeceğim” kabusları görmeye başlayabilir.
Hamileliğin başlangıcından itibaren geçmişte yaşanan ve gözlenen anne-babalık rolleri sorgulanmaya başlanır. Hem kadın, hem de erkek kendi anne-babasından memnuniyetini, anne-babasının beğendiği ve beğenmediği özelliklerini, anne-babasıyla birlikte yaşadığı güzel ve kötü anıları yeniden değerlendirmeye başlar. Bu süreçte kadın kendi annesine ve anne olan diğer kadınlara yöneltir ilgisini çoğu zaman. Erkek ise karısının hamileyken yaşadığı zorlukları gördükçe, annesine daha düşkün hale gelebilir. Kendi babasıyla yaşadığı ilişkiler olumsuzsa, nasıl bir baba olacağına dair kaygıları fazlalaşır: “ya ben de babam gibi olursam?” korkusu gibi. “İdeal baba” rolü oynamaya çalışabilir, bu dönemde kişisel özelliklerinden fazlasıyla ödün verebilirler. Sonuçta eşleri tarafından fazla duygusal ya da toleranslı olarak algılanabilirler. Kadın için o döneme kadar eşinin anlayışlı olması çok değerliyken, hamilelikle birlikte erkeklerde koruyan, kollayan, kontrol edebilen, huzur ve güven verebilen özellikler arzulanır.
Erkeğin doğum sonrası dönemde belli bir süre eşinin ilgisinden mahrum kalması söz konusudur. Kadınlar hamilelik dönemini yaşarken hormonal değişimlerin de etkisiyle fazla hassas olurlar. Doğumdan sonra da artan masraflar ve sorumluluklar, uykusuzluk, artan iş yükü yeni anne babayı duygusal ve fiziksel olarak zorlayacağından, karı-koca birbirine karşı daha az anlayışlı ve daha çok sinirli yaklaşır. Anne, bebeğini tanımak ve bebeğin bitmeyen ihtiyaçlarını karşılamakla meşgul olmak zorundadır. Bu süreçte yeni anneler kendilerini yorgun ve bitkin hissederler. Yeni babalar ise bu dönemde eşleri tarafından dışlanmış, yalnız, terk edilmiş, değersiz ve gereksiz hissedebilirler.
Doğum yapan anne, çalışıyor dahi olsa işinden belli bir süre izin alır. Bu dönemde gün içinde çocuğunu tanımaya ve anlamaya, çocuğuna nasıl davranılması gerektiğini öğrenmeye, ne yaparsa çocuğunu rahatlatabileceğine dair deneyimi oluşmaya başlar. Baba ise bu süreçte çoğunlukla iştedir. Eve geldiğinde, uğraşmaktan yorulmuş, bazen de sabrı tükenmiş eşiyle karşılaşır. Çoğunlukla çocuğunu alıp onunla iletişim kurmaya çalışırken anne kadar becerikli olamaz. Sabrı tükenen anne ise eşini sürekli eleştirmeye başlayabilir. Buna rağmen doğumdan sonra annelerin, eşlerinin çocukla zaman geçirebilmesi için fırsat tanımaları ve onlara yalnız kalabildikleri anlar yaratmaları hem annenin dinlenebilmesi hem de eşinin babalığı öğrenebilmesi için önemlidir. Yapacakları hatalarla ilgili babalara anlayış gösterilmesi gerekir. Ne de olsa, tıpkı kadın gibi erkeklerin de çocuklarının neye ihtiyacı olduğunu öğrenene kadar hata yapma hakları vardır.
Bu dönemde en sık yapılan yanlışlardan biri de bebek için sadece annenin önemli olduğunun düşünülmesidir. Hamilelikte ve sonrasında anneye bebekle ilgilenme anlamında daha fazla iş düştüğü yadsınamaz bir gerçektir. Bununla birlikte babaya da daha hamilelik döneminden itibaren çok iş düşer. Kadının kadınlığını unutmaması, dinlenebilmesi, rahatlayabilmesi eşi sayesinde olur çoğu zaman. Bu da bebeğine daha iyi ilgi gösterebilmesine, daha sabırlı ve özenli olabilmesine yardımcı olur. Yani sanıldığı gibi baba işlevsiz değildir; bebek için işlevi ilk yıllarda biraz dolaylıdır sadece. Bu durumu hem anne, hem de baba adayının iyice anlayabilmesi önemlidir.
Bebeğe hamile kalınması hem anne hem de baba adayı için değişim ve yenilenme döneminin başlangıcıdır. Her değişim ve yenilenme döneminde olduğu gibi, bu dönemde bilinmezliğin getirdiği kaygı artar. Değişime ayak uydurmak ise zaman alır. Bu dönemde kadın ve erkeğin yaşadıkları değişimler, kaygılar ve beklentilerle ilgili konuşmaya devam etmeleri çok önemlidir. Bu noktada eşlerinin anlaşılmadığını hissetmesi genellikle kendilerini yeterince iyi anlatamamalarından kaynaklanır.
Evlilik başlangıcından itibaren çiftlerin etrafında bir yandan “çocuk evliliği kurtarır” diyenler, bir taraftan “çocuktan sonra ilişkimiz çok bozuldu” diyenler bulunur… Çocuk sahibi olmak, anne ya da baba olmak hiçbir şeyi kurtarmaz ya da bozmaz aslında. Buna rağmen bu dönemde eşler arası iletişimin kopmaması, karı-kocalık ilişkisine önem verilmesi, eşler arasında sabır, güven ve anlayış çok önem kazanır; hem doğacak çocuğun, hem annenin, hem babanın, hem de genel olarak ailenin sağlığı açısından…
Neticede ne anneliğin, ne de babalığın gerçek bir okulu yok. Yaşayarak öğrenmek gerekiyor. Her zaman aynı şeyleri yaşamıyor erkek ve kadın… Kitaplarda söylendiği gibi olmuyor hiçbir şey… Denemeye cesaret edebilmek, öğrenmeye açık ve istekli olmak yeterli çoğu zaman…
SEÇİL ÖZBEKLİK, Uzman psikolojik danışman