KARİYER Mİ, ANNELİK Mİ?
ANNELER İŞE GERİ DÖNERKEN
“Bebeğimin sağlıklı gelişimi için ne zaman çalışmaya başlamam uygun olur?”.
“Çalıştığım için bebeğim ihtiyacı olan sevgi ve ilgiden mahrum mu kalır?”.
“Benim çalışmam bebeğimin gelişimini olumsuz etkiler mi?”.
“Ben çalıştığımda bebeğime kim bakmalı: Bakıcı? Anneanne? Babaanne?...”.
“Bebeğime nerede bakılmalı: Kendi evimiz?, Başkasının evi?, Kreş?…”.
“Ben yokken bebeğime kötü bir şey olursa?...”.
“Çalışırken bebeğimin ihtiyaçlarını gerektiği kadar iyi karşılayabilir miyim?”.
“Çalıştığım için bebeğim benden uzaklaşır mı?”.
“Benim yerime ona bakan kişiyi daha fazla sever mi?”.
“Çocuğum çalıştığım için ileride beni suçlar mı?”.
“Bebeğim ben işe giderken çok ağlıyor; beni bırakmak istemiyor. Acaba çalışmasam mı?”.
“Bebeğim ben işe giderken ve işten döndüğümde tepki vermiyor; bana gelmek istemiyor. Acaba beni yeterince sevmiyor mu?”.
“İş saatleri içerisinde dinlendiğimi ve rahatladığımı hissediyorum. Acaba ben yeterince sevgi dolu bir anne değil miyim?”.
“Ben yokken ona bakan kişi yanlış bir şey yaparsa ve ben fark edemezsem…” vs., vs…
İşe geri dönme zamanı yaklaştıkça, yukarıdaki soruların pek çoğu ve daha fazlası annelerin kafasını kurcalamaya başlar. Bir yandan bebeğinin sağlıklı gelişimine dair endişeler, diğer yandan bebeği için yeterince iyi bir anne olup olamayacağına dair kaygılar çalışmaya başlayacak annenin hayatında önemli bir yer tutar. Çoğu annenin hayatına, depresif ruh halleri ile üzüntü, korku, kaygı ve suçluluk duyguları eşlik eder hale gelir. Bu olumsuz duyguların bir kısmı işe başlangıç tarihinden sonraki ilk bir-iki hafta artarak devam eder. Belli bir düzen oturdukça, olumsuz duygular da yavaşça azalır. Buna rağmen, iş kadınlığı ve annelik rollerini aynı anda üstlenen kadınlar bu iki rol arasında sıklıkla bocalama yaşarlar. “İş hayatı” ve “annelik” arasındaki dengeleri bozabilecek her durum (örneğin, çocuğun olası hastalıkları, çeşitli gelişim dönemleri ve okula başladığı dönemler; çocuğa bakan kişiyle yaşanabilecek anlaşmazlıklar; kadının iş hayatındaki dalgalanmalar ve iş saatlerinin artması gibi yaşantılar) çalışan annenin duygusal dünyasında çeşitli iniş-çıkışlara yol açar. Çalışma hayatının birçok anında, çalışıp çalışmama kararını sorgulama ihtiyacı hissedebilir.
Çalışan annelerin öncelikle kabul etmesi gereken şey “kariyer” ile “annelik” arasında tamamen sorunsuz ve rahat bir denge kurulmasının çoğu zaman imkansız olabileceğidir. Her çalışan anne, belli dönemlerde çelişkili duygular yaşar. Bazen işine yeterince ilgi gösterememek, bazense yeterince iyi anne olamamak kaygıları çalışan annenin hayatında çeşitli vesilelerle yer alır. Dolayısıyla, bu çelişen duygularla baş edebilmenin birinci kuralı, bu duyguların yaşanmasının “normal” olduğunu kabul etmekten geçer.
İkinci kural ise, tüm çalışan anneler ve onların çocuklarına uyarlanabilecek mutlak doğru bir reçete olmadığını kabul etmektir. Yani bir çalışan anne ve çocuğu için doğru olan yaklaşım, başka bir anne ve çocuğu için yanlış olabilir. Her annenin kendisi ve çocuğu için uygun olabilecek reçeteyi, kendi başına ve kendi doğrularıyla bulabilmesi gerekir.
Bunu yaparken her kadının hayatındaki maddi ve manevi şartları, çocuğunun ve kendisinin yapısal özelliklerini, sosyal çevresini ve desteklerini, kendi istek ve arzularını dikkate alması gerekir. Bununla birlikte çalışmaya geri dönecek her anne için rahatlatıcı olabilecek birkaç öneri şöyle sıralanabilir:
1. Planlayın: Siz çalışma hayatına döndüğünüzde bebeğe kimin bakacağını mümkün olduğunca erken bir dönemde planlamaya gayret edin. Örneğin bebeğe siz çalışmaya başladıktan sonra bakacak kişinin, bebeğin doğumuyla birlikte sizin yanınızda olması sizi rahatlatacak bir durumdur. Bir yandan bebeğe bakacak kişi, sizin bebeğinizin bakımında neleri beklediğinizi izleyerek öğrenebilir ve bebeği sizinle birlikteyken tanıma fırsatı yakalayabilir. Diğer yandan siz de bakacak kişiye güvenebilir ve güvenememeniz halinde de kişiyi değiştirebilmeye zaman bulabilirsiniz. Ayrıca bebeğin erken dönemlerinden itibaren ona bakacak kişiyi tanıması ve bakıcısına alışması bebek açısından da rahatlatıcı olacaktır.
2. Belirleyin: Bebeğe bakan kişiden neleri beklediğinizi belirleyin ve bunları bakan kişiye net bir şekilde ifade edin. Bununla birlikte, bebeğe bakan kişiden beklentilerinizin, siz iş yerinde olduğunuz süre içinde üstesinden gelinebilecek işler olup olmadığını da araştırmaya gayret edin. Bazı durumlarda bebeğe bakan kişiden hem çok sevecen ve ilgili bir anne rolü, hem de ev işlerini mükemmel yapan ev kadını rolü aynı anda beklenmektedir. Bu iki rol, değil bir bakıcı, bebeğine kendisi bakan bir anne için bile aynı anda mükemmel bir şekilde gerçekleştirilemeyecek rollerdir.
3. Planlarınızın değişebileceğine hazırlıklı olun: Her şeyi planlasanız dahi, çalışmaya başladıktan sonra planlarınızı ve düzenlemelerinizi değiştirme zorunluluklarınız doğabilir; örneğin bebeğin beklenmedik rahatsızlıkları, bakıcıyla ilgili anlaşmazlıklar, iş yeriniz ya da kariyeriniz ile ilgili beklenmedik değişimler gibi. Bu tip beklenmeyen hayat düzenindeki değişim taleplerini, başınıza gelen felaketler yerine, yeniden düzenlemeyi gerektiren durumlar olarak değerlendirmeye çalışın.
4. Duygusal iniş-çıkışlara hazırlıklı olun: Çalıştığı süre boyunca pek çok anne duygusal iniş-çıkışları yaşadığı dönemlerden geçer. Bazen çevre ve medya baskısı, bazen çocuğun beklenmeyen tepkileri, bazen çeşitli yaşam olayları, bazen de annenin kendi yapısı bu duygusal karmaşalara yol açabilir. Bu tip durumlarda hatırlayabileceğiniz en önemli şeylerden birisi kendiniz için doğru bir karar verdiyseniz, çocuğunuz için de doğru karar vermiş olacağınızdır. Çalışan annelerin, çalışmayan annelerden daha “kötü” anneler değillerdir ve bunun aksini ispatlayan bilimsel bir araştırma yoktur. Çalışan ve çalışmayan annelerin şartlarına uygun olarak anneliği yaşama ve yaşatma konusunda faklılıkları olabilir sadece. Bununla birlikte çalışan annelerin çocuklarının, çalışmayan annelerin çocuklarına oranla daha iyi ya da daha kötü yetişeceklerine dair de bilimsel bir araştırma bulunmamaktadır.
Çalışan annelerin çocuklarının nasıl yetişeceğini belirleyen üç önemli faktör bulunmaktadır: anne-babaların iş saatlerinin yoğunluğu, iş saatleri içerisindeyken çocuklara sağlanan bakımın özellikleri ve kalitesi. Bunları faktörleri çocuğunuzun ihtiyaçlarına uygun hale getirmeniz halinde, çocuğunuz sağlıklı ve mutlu büyüyecektir.
5. Sorumluluğu paylaşın: Kadın, hem iş, hem de ev ve çocuğa ait sorumlukları aynı anda yüklenmeye ve en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştığınızda “kadınlık”, “annelik”, “iş kadınlığı” rolleri arasında sıkışıp kalmanız kaçınılmazdır. Bu durumda yetersizlik, anlaşılmama, yalnızlık, suçluluk ve öfke gibi duygular sıkça yaşanır. Bu noktada ev ve çocukla ilgili yapılacak işleri önce eşiniz, sonra da yakınlarınızla paylaşabilmeniz sizi rahatlatacak ve çocuğunuz için yeterince iyi bir anne olabilmenize fırsat yaratacaktır.
6. “Mükemmel” olmaya çalışmayın: Hayatın içinde “mükemmel” olan hiç bir şey yoktur ve buna annelik de dahildir. Bunun yanı sıra, hatasız ya da her şeyi doğru yapan bir anneye sahip olan bir çocuk da yoktur. Buna rağmen pek çok çalışan anne “mükemmellik tuzağı”na düşer; ev, iş ve annelik yaşantısında her şeyi tam ve hatasız yapmaya çalışır. Yorulur, bunalır; eksiklik ve suçluluk duyguları arasında boğuşmaya başlar. Bu noktada çalışan bir anne olarak önceliklerinizi sıraya koyabilmeniz, çocuğunuzun büyüdüğü dönemlerde hem fiziksel hem de zamansal açılardan her şeye yetemeyeceğinizi kabul etmeniz önem kazanır.
7. Çocuğunuza ihtiyacı olandan fazlasını vermeye çalışmayın: Çocuğun en önemli ihtiyacı “yeterince iyi” bir anneliktir. Çalışan anneler çalışmaya dair kaygı yaşadıklarında, “çocuğumun ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalıyor muyum?” diye endişelenmeye başladıklarında, çocuğunun gelişimindeki en ufak ve gereksiz ayrıntılara takılabilmekte; çocuğundaki en ufak sorununun kendisinin çalışmasından kaynaklandığını düşünebilmektedirler. Bu kaygıları yaşamaya başladığında ise veremediğini düşündüğü zamanı telafi etmek için çocuğunu ilgiye, sevgiye, hediyeye, toleransa, aktivitelere boğabilmektedirler. Bu noktada her annenin bilmesi gereken şey, çocuğun “çok az” kadar, “çok fazla” olandan da zarar görebileceğidir.
Günümüzün değişen koşullarında “anne çalışmalı mıdır?” sorusuna cevap aranması gereksiz hale gelmiştir. Annelik yaşantısından önce iyi bir kariyer sahibi olan kadınların evde oturup sadece annelik rolünü üstlenebilmesi de, eşit şartlar için evlenen erkeklerin tek başlarına evin maddi yükünü kaldırabilmesi de pek çok aile için olanaksız hale gelmiştir. Şartlar bu hale geldiğinden yetişecek olan yeni neslin de bu değişen koşullara ayak uydurabilmeyi öğrenmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu noktada çalışan annelere düşen görev, annelik ve iş hayatı arasındaki dengeleri kendi doğruları ile bulabilmek ve çalışma konusundaki verdikleri karardan dolayı suçlu hissetmemeyi başarabilmektir.
SEÇİL ÖZBEKLİK
Uzman psikolojik danışman
*Bu makale Çocuğum ve Ben Dergisi, sayı:53, Aralık 2007’de yayınlanmıştır.