Anasayfa / Aile / AİLE VE ANNE-BABA MAKALELERİ / GENÇ YAŞTA ANNE OLMAK


  
GENÇ YAŞTA ANNE OLMAK

“Anne olmak” dünyanın hem en keyifli, hem de en zor işidir. Annelik öyle bir iştir ki hayat boyu, 7 gün/24 saat mesaide kalmayı gerektirir. Bu işte çok nadiren izne çıkılabilse de, bir kere anne olunca istifa etme şansı bulunmaz. Annelik nasıl yapılacağı öğrenildikten sonra sadece uygulamaya kalan bir iş değildir.

Annelik hayattaki en önemli rollerden biridir; bir kimliktir. Bir kadının hayatında oynamaktan vazgeçebileceği birçok rol bulunabilir; birinin çocuğu olma, birinin eşi olma, bir yerin çalışanı olma rolleri gibi. Buna rağmen bir kere anne olduktan sonra annelik rolünden kolay kolay vazgeçemez; kendisine hem duygusal hem de fiziksel olarak ihtiyaç duyan dünyaya gelmesinden sorumlu olduğu çocuğunu terk edemez.

Anne olduktan sonra kadının hayatı artık sadece kendi hayatı olmaktan çıkar; çocuğuyla birlikte bir hayat yaşamaya başlar. Çocuğu büyüyüp yuvanın dışına çıksa dahi, kadın “anne” olarak yaşamaya devam eder. Diğer bir değişle bir kez anne olduktan sonra kadının hayatı iyisiyle ve kötüsüyle tamamen ve geri dönüşsüz olarak değişir. Dolayısıyla “genç anne olmak” kararı, doğacak çocuk için değil öncelikli olarak kadının hayatına getireceği iyilikler ve zorluklar açısından değerlendirilmelidir. 

İnsan yaşamında 12-18 yaş aralığı “ergenlik dönemi” olarak tanımlanır. Bu dönemde kişi fiziksel ve duygusal olarak çocuk kimliğini terk ederek, yetişkin hayatına doğru hazırlık yapmaya başlar. Duygularını çoğunlukla uçlarda yaşar; tam da bu yüzden bu yıllara “delikanlılık yılları” denir. Dünyanın neresinde olursa olsun, hem geçmişte hem günümüzde, kırda ya da şehirde yaşayan neredeyse tüm gençlerin kanları deli akar çünkü. Kızınca kolaylıkla kontrollerini kaybederler, üzülünce dünya başlarına yıkılır, aşık olunca dünyayı unuturlar, hayalleriyle dünyayı kurtarırlar. Kendi ihtiyaçlarını fark edebilmek, geleceğe dair planlarını yapabilmek için ailelerini, anne-babalarını daha bir acımasız değerlendirirler bu yaşlarda. Bireysel istekler ve hayaller, arkadaşlar, beğenmek ve beğenilmek daha bir önemli olur. “Kadın olmak”, “erkek olmak” ve “kadın-erkek ilişkileri” hayalleri ve heyecanları süsler. Yaklaşık 18 ila 22 yaşlar arasında bu hayaller ve duygular normal bir düzeye iner. Hayatı sadece hayallerle ve duygularla değil, gerçekleriyle de değerlendirilebilmeye başlanır. Belki de bundan dolayı bu yaşlardan itibaren yetişkin hayatına dair görev ve sorumlulukları daha rahat üstlenilebilmeye başlanır. Anne olmak da, talep ettiği görev ve sorumluluklarla yetişkin hayatına ait bir roldür. 18-22 yaşlarından önce, yani yetişkinliğe henüz layıkıyla adım atılamadan verilen çocuk sahibi olmak kararı kadına üstesinden gelmekte çok zorlanacağı sorumluluklar ve görevler yükleyebilir.

Dünyaya gelmesinden sorumlu olduğu canlının hayatta kalabilmesinden de sorumlu olmak annenin yaşamına birçok kaygı, korku, yorgunluk, karmaşa ve değişimi beraberinde getirir.  Bebeğin doğumuyla birlikte artan ev işleri ve sorumluluklarla birlikte yoğun, yorucu ve stresli günler ile uykusuz geceler başlar. Çoğu zaman evin içi kutlamaya gelenler, bebeğin nasıl bakılması ve büyütülmesi gerektiği hakkında bilgi vermeye, kendi deneyimlerini paylaşmaya her an hazır bir sürü insanla dolup taşar. Alışkanlıklarda, arkadaşlık, evlilik, sosyal ve iş ilişkilerde,  özellikle kadınlar için fiziksel görünümde değişimler yaşanır. Anne olmanın getireceği değişimlere ne kadar hazır olduğu söylense de, bebeğin doğumu her zaman beklenmedik sürprizleri de beraberinde getirir. Yaşanan değişimlere ayak uydurmak zaman alır. Doğumun ve anne olmanın getirdiği değişimler, duygusal ve ilişkisel karmaşaların eksik olmadığı ergenlik dönemine yakın yaşlarda gerçekleştiğinde, karmaşalarla baş etme uğraşı içinden çıkılamaz bir noktaya gelebilir.

Yaşıtları bir kimlik edinme, cinsel kimlikleriyle barışma, anne-babalarıyla yaşadıkları çatışmalar, gelecek planları, meslek/iş edinme, âşık olma, cinsellik, eğlence gibi bireysel konularla ilgilenir. Buna rağmen genç anneler en azından ilk iki sene bireysel birçok alanda istek ve ihtiyaçlarını unutmak zorunda kalabilirler; artık sadece kendi hayatlarından değil, aynı zamanda bir canlının hayatta kalmasından da sorumludurlar çünkü. Çocuğunun ihtiyaçları, daha az zamanını almaya başladığında bile, kadının bireysel ihtiyaçlarına ve gelecek planlarına dönebilme şansı çok az olur. Eğitimlerine devam edebilmek, maddi ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde bir meslek edinmek, gezmek ve eğlenmek, bağımsız olabilmek ve kendi ayakları üzerinde durabilmek için çok geç kaldıklarını hissedebilirler. İstekleri, yaşanmamış deneyimler olarak kalır çoğu zaman. Bu duyguların bazılarını da çocuklarına “Seni bu kadar küçük doğurmasaydım, şöyle bir mesleğim olurdu, babana daha az muhtaç olurdum, gençliğimi doya doya yaşardım” gibi sözlerle ya da imalarla iletirler. Bu hisler iletildiğinde ise çocuk üzerinde “ben olmasaydım annemin hayatı ne güzel olurdu; her şey benim suçum” gibi suçluluk duygularına yol açabilir.         

Ergenlik yıllarına yakın yaşlarda anne olan kadınlar annelik yapma, annelik kararlarını verme ve bu kararları uygulama, kendileri bakım ve sevgiye fazlasıyla ihtiyaç duyarken bunları çocuğuna sağlayabilme noktasında daha az güvenirler kendilerine. Belki de bu yüzden, 20li yaşların öncesinde çocuk sahibi olan kadınların pek çoğu “Çocuğumu istediğim gibi yetiştiremedim. Annem/kayınvalidem her şeye karıştı. Bu yaşımda anne olsaydım, birçok şeyi farklı yapabilirdim” diye kendilerini eleştirirler.          
  
Bebeğini tanımaya ve anlamaya çalışan, hayatındaki değişimlerle alışmaya çalışan yeni anneler ise bu dönemde eşleri ve eşlerinin aileleri tarafından yapılan yorumlara ve müdahalelere daha az toleranslı olabilirler. Ayrıca doğum öncesinde, eşlerinin ailesiyle yaşadıkları anlaşmazlıklar varsa, bu doğum sonrası dönemde çoğalabilir. Örneğin gelin-kayınvalide ilişkileri, anne olan iki kadının rekabetine dönüşebilir bazen. Anne olma yaşı ne kadar küçülürse, bu sorunlarla baş edebilme deneyimi de o ölçüde azalır. Sonradan düşünüldüğünde gereksiz bulunan kavgalar ve alınganlıklar, genç annelerde bazen içinden çıkılamaz yalnızlık ve çaresizlik hislerine yol açabilir.

Yeni anne olan kadının kendi anne ve babasıyla ilişkileri değişir. Yeni anne, bir yandan anne kimliğine alışmaya çalışırken, diğer yandan kendi çocukluk anılarını yeniden yaşamaya başlayabilir. Çoğunlukla kendi anne ve babasıyla çocuklukları esnasına kurmuş olduğu ilişkiler (örneğin, mutluluklar, üzüntüler, kırgınlıklar, kızgınlıklar, v.s.)  yeniden su yüzüne çıkar. Çocukluğunda kendi ana-babasıyla kurduğu ilişkiler ne kadar olumluysa, yeni annenin yaşayacağı duygusal iniş-çıkışlar da o kadar çabuk ve sağlıklı atlatılır. Bununla birlikte genç anneler, kendi anne babalarını gençliklerinin verdiği yoğun duygularla değerlendirirler. Bu yoğun duygular, anne olmanın su yüzüne çıkardıklarıyla birleştiğinde daha da yoğun kaygı ve endişelere yol açarak annelik uygulamalarını olumsuz etkileyebilir.

Anne olmak fiziksel, duygusal ve sosyal olarak belli oranda bir olgunluğa hazır olmayı gerektirir. Kadının fiziksel olarak annelik için uygun oldukları yaşlar 20-30 yaş aralığı olarak belirtilmektedir. Bununla birlikte duygusal ve sosyal hazırlık için uygun olan yaşların bu kadar kesin sınırları bulunmamaktadır. Ülkemizde kadınların yaklaşık %60’ı 18-24 yaşları arasında, yaklaşık %32si ise 18 yaşını doldurmadan evlenmektedirler. Yapılan araştırmalarda ülkemizdeki kadınların ortalama evlenme yaşının 22 olduğu belirtilmektedir. Ülkemizde evlendikten sonraki ilk yıl içinde hamile kalma veya çocuk doğurma oranları oldukça yüksektir. Kabaca bir hesaplamayla ülkemizdeki yeni evli çiftlerin evlendikten sonraki ilk üç yıl içerisinde çocuk sahibi oldukları söylenebilir. “Evlendik, çocuğumuzun olması zaten gerekiyordu”, “hamile kalmayı hiç beklemiyordum” ya da “korunmam gerektiğini düşünemeden hamile kaldım” gibi açıklamalar, küçük yaşlarda evlenerek çocuk sahibi olan kadınlardan sıkça duyulur. Erken yaşlarda anne olan kadınların sadece çok azının çocuk sahibi olma kararını bilinçli bir şekilde, duygusal olarak kendilerini bekleyen sorumluluklara hazırlayarak verdikleri düşünülebilir. Pek çok kadının kendisini hazırlamış olmasına rağmen anne olmanın getirdiği zorluklara uyum sağlamakta zorlandığı düşünülürse, erken yaşta ve henüz karar veremeden hazır olamadan anne olanların daha fazla zorlanacağı kolaylıkla tahmin edilecektir.

Anne olmayı isteyen her kadının öncelikle kendine şu soruyu sorması gerekir: “Neden anne olmak istiyorum?”. Ailesi ve arkadaşları içinde statü/prestij kazanmak, torun vermek, bağımsızlığını kazanmak, kayıtsız şartsız sevecek bir varlığa sahip olmak, evliliğini garantiye almak, eşiyle kopmaya başlayan bağlarını güçlendirmeyi arzu etmek gibi nedenler yaşı kaç olursa olsun anne adaylarını ve doğacak çocuklarını uzun vadede zorlayacaktır. Anne olma kararı verildiğinde kadının: “Anne olmak hayatımı tümüyle değiştirecek. Buna rağmen kayıtsız şartsız seveceğim, yaşamasından sorumlu olduğum, her türlü bakımını verebileceğim, ne duygusal ne de fiziksel olarak ter edemeyeceğim bir varlığı yetiştirebilmeye hazırım” diyebilmesi gerekir. Çünkü uzunca sürecek yıllar boyunca çocuk yetiştirmek öncelikle annenin işi olacaktır.

SEÇİL ÖZBEKLİK
Uzman psikolojik danışman

*Bu makale Bebeğim ve Biz Dergisi, sayı:06, Haziran 2008’de yayınlanmıştır.