ÇOCUKLUĞUMUZ VE ANNE BABA OLUŞUMUZ
İnsan sevgiyi ve nefreti, güveni ve güvensizliği, değeri ve değersizliği, ümidi ve ümitsizliği, kabulü ve reddi hayatındaki ilk ilişkilerden, öncelikle de anne ve babasından öğrenir. Kişinin bir başka insana sevgiyle bağlanabilme kapasitesi, yaşamının ilk yıllarından itibaren ona gösterilen sevgi, bakım, ilgi ve özenle şekillenir.
Nasıl bir anne baba olunacağının temelleri, kişinin çocukluğunda yaşadığı, tanık olduğu ilişkilerde atılır. Kadının annelik becerisi kendi annesinin özelliklerinden ve erkeğin baba olma becerisi de kendi babasının özelliklerinden kaçınılmaz olarak etkilenir. Eşlerin birbirini ebeveyn olarak nasıl değerlendirdiği ise, eşlerinin anne babalığından ne bekledikleri ise, çocukluklarında karşı cins ebeveynleriyle yaşadıkları ilişkilerin özelliklerden etkilenir.
Peki, bu ilişkiler geçmişten bugüne nasıl taşınır?
İnsan yavrusu yaşayabilmek için bakıma muhtaçtır. Güvenli bir ortamda yaşayabilmesi, ihtiyaçlarının fark edilip uygun şekilde karşılanması, yeterli miktarda sevgi, bakım, şefkat ve korunma sağlanması, sağlıklı gelişimi için en önemli olan faktörlerdendir.
Çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanmasında izlenen yol ve yöntemler kişiye:
1. Kim ve ne olduğunu,
2. Nelere layık olduğunu,
3. Yakın ilişkilerin nasıl olması gerektiğini ve yakın ilişkilerden ne beklemesi gerektiğini,
4. Hangi düşünce, tutum, duygu ve davranış şekillerinin kabul edilebilir olduğunu,
5. Hangi durum ve ortamlarla nasıl baş edebileceğini,
6. Beklentileri karşılanmadığında nasıl davranması gerektiğini
7. Anne babalığın ne demek olduğunu, anne babadan nelerin beklenebileceğini,
8. Anne babanın davranış şekilleriyle çocuğun neler hissedebileceğini öğretir.
Aslında çocuk sevgi gördüğü kadar sevgi gösterebilmeyi, güven duyduğu kadar güvenebilmeyi, bakım gördüğü kadar bakım gösterebilmeyi, kabul edildiği oranda kabul etmeyi öğrenir. Herhangi bir sebeple (ölüm, hastalık, olumsuz ve zor hayat şartları, vs.) anne babası çocuğunun temel ihtiyaçlarını yeterli oranda karşılayamadığında ya da çocuğuna fiziksel ve/ya sözel şiddet uyguladığında, çocuğuna ilgilenilmediğine, önemsenmediğine, sevilmediğine, kabul edilmediğine ve değersiz olduğuna dair mesajlar verdiğinde, çocuğun kimlik duygusu ve güvenli bağlanma becerisi hasar alır. Kimliğine ve bağlanma şekillerine dair yaşadığı bu olumsuz deneyimler ise gelecekte çocuklarıyla kuracağı ilişkilerde tekrarlanır. Bu tekrarlanmaların iki ucu bulunur ve aslında her iki uçta da aynı eksiklikler harekete geçer.
Birinci uçta, kişi bir insana sevgiyle bağlanabilme kapasitesini geliştirememiştir. Bakım vermeyi, ilgi ve şefkat göstermeyi, gerçek anlamda yakın olabilmeyi, olumsuz durumlarla sağlıklı şekilde baş edebilmeyi öğrenememiştir. Bir tek kendine güvenebileceğini öğrenmiştir yine de birçok durumda kendini güvensiz, yetersiz, beceriksiz ve yalnız hisseder. Bu durumda kişi çocuğunun ihtiyaçlarını fark etmekte, bu ihtiyaçları uygun şekilde karşılamakta, çocuğuyla yakınlık kurabilmekte, sevgi ve ilgi göstermekte yetersiz kalır. Çocukluğunda yaşayamadıkları, çocuğuna da yaşatamadıkları haline gelir. Çocukluğunda yaşadıkları ise tam da çocuğunun yaşadıkları olur.
İkinci uçta ise kişi çocukluğunda yaşayamadıklarını kendi çocuğuna yaşatabilmek için insanüstü çaba sarf eder. Mükemmel bir anne ya da baba olabilmek için uğraşır. Anne babasından görmeyi isteyip de göremediklerini çocuğuna gösterebilmek, almayı isteyip de alamadıklarını çocuğuna verebilmek, çocukluğunda yaşadıklarını çocuğuna yaşatmamak hayatının amacı olur. Çocuğunun yüzünde en ufak bir mutsuzluk izi görmeye dayanamaz. Çocuğunun mutsuz olduğu her an, kendi çocukluğunda yaşadıkları canlanır. Çocuğunun yüzünde kendi mutsuz çocukluğunu görür. Çocuğunun yaptığı her olumsuz eleştiride, anne-babasına benzediğine dair kaygılar alevlenir. Bu noktada çocuğunun başkalarıyla kurduğu tüm ilişkileri de kontrol etmeye çalışır. Kontrol etme çabalarında eşine, çocuğunun arkadaşlarına, arkadaşlarının anne babalarına, öğretmenlerine fazlasıyla müdahale eder. Bütün bunların sonunda çocuğuyla ilişkisi açılır; çocuğu tarafından olumsuz bir ebeveyn modeli olarak algılandığını fark eder. Aslında bu kişinin iyi niyetli uğraşlarında yaptığı en önemli hata, çocuğunun gerçek ihtiyaçlarını fark edememekten ve bu ihtiyaçları uygun bir şekilde karşılayamamaktan kaynaklanır. Bu kişi kendi çocukluğundaki hasarları, çocuğuna verdikleri yoluyla kapatmak uğraşındadır. Tam tersi şekilde davranıyor gibi görülse de, tıpkı kendi anne babasının başaramadığı gibi, o da çocuğuna yeterince iyi bir anne-baba olmayı başaramaz.
İşin doğrusu, normal şartlarda hiçbir anne baba çocuğunun hiç bitmeyen ve sürekli değişen ihtiyaçlarını tam ve mükemmel bir şekilde karşılayamaz. Çocuğuna sevgi, ilgi, şefkat ve özen gösterir ancak çocuğunun gelişiminde bazı yaraların oluşmasını engelleyemez. Tıpkı kendi anne babası gibi o da çocuğuyla ilişkisindeki bazı alanlarda daha başarılı, bazı alanlarda daha başarısız olur. Her ebeveyn gibi, kendi ebeveynlerinden gördüğü olumsuz özellikleri kendi çocuğuna yaşatmamak için elinden gelen iyi niyetli çabayı gösterir. Aynı şekilde, her anne baba gibi, ebeveynlerinden gördüğü olumlu özellikleri kendi ebeveyn oluş tarzına ekleyebilmek için uğraşır. Buna rağmen her anne baba gibi hayatının bir yerinde çocuğu tarafından yetersizlikle suçlanmaktan kurtulamaz. Kaçınılmaz olarak çocuğundan “ben büyüyünce asla sizler gibi anne babalar olmayacağım” sözlerini işitir.
Sonuç olarak; kişi kendi anne babasıyla kurduğu ilişkilerin çocuğuyla ilişkisine gereğinden fazla bulaşmasını engelleyebilirse, çocuğunu duyabilecek kadar iyi bir dinleyebilirse, çocuğuyla açık, içten ve doğal bir ilişki kurabildiyse yeterince iyi bir anne baba olmuştur. Bu durumda da elbet günün birinde çocuğundan “ne kadar iyi bir anne-baba oldunuz bana; sizinle gurur duyuyorum” sözlerini de işitecektir.
SEÇİL ÖZBEKLİK, Uzman psikolojik danışman
* Bu makale Çocuğum ve Ben Dergisi, sayı:49, Temmuz-Ağustos 2007'de yayınlanmıştır.