Anasayfa / Aile / AİLE VE ANNE-BABA MAKALELERİ / AİLE ŞİRKETLERİNİN PSİKOLOJİK BOYUTLARI


  
AİLE ŞİRKETLERİNİN PSİKOLOJİK BOYUTLARI


Tolstoy’un bir aile dramını tüm çıplaklığıyla kurguladığı unutulmaz romanı Anna Karanina şu çarpıcı cümleyle başlar: “Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Bu cümleden hareketle bu makalede önce sağlıklı ve işlevsel ailelerin, aile şirketlerine de uyarlanabilecek özelliklerine değinilecektir. Ardından aile şirketlerinde gözlenebilecek tipik sıkıntılar ve bunların oluşumunda etkili olabilecek özellikler mümkün olduğunca açıklanacaktır. Son olarak da bu sorunların giderilmesine yardımcı olabilecek bazı önemli noktaların üzerinde durulacaktır. 


Ailelerin sağlıklı ya da sağlıksız oluşu altı boyutta değerlendirilir. Aşağıda belirtilen bu boyutlar sıkıntı yaşanan aile şirketlerinde de sorunların kaynağının tespit edilmesinde yardımcı olabilir:


1. Bunlardan ilki ailenin temel işlevlerinin yerine getirilmesidir. Temel işlevlerini yerine getiren sağlıklı bir aile, içinde yer alan bireylerin sağlık, güvenlik, konfor ve gelişim ihtiyaçlarını karşılar ve bunların karşılanabilmesini destekler. Aileyi bir arada tutacak kadar sağlam ve uyumlu bir ortam vardır. Ailede değişen şartlara ve gelişime açık ve yeterince esnek uyum mekanizmaları bulunur. Ailenin temel hedef ve amaçları noktasında aile üyeleri arasında fikir birliği vardır. 


2. İkinci değerlendirme boyutu aile içindeki rollerdir. Sağlıklı ailelerde aile üyelerine atfedilen roller açık, nettir. Rollerin kapsam ve sınırları belirlenmiştir. Roller eşit olmasa da adaletli dağıtılmıştır. Dağıtılan bu roller üzerinde karşılıklı fikir birliğine varılmış ve anlaşma sağlanmıştır. Aile üyeleri rollerinin getirdiği görev ve sorumlulukları uygun şekilde yerine getirirler. Üstlendikleri rollerden doyum sağlayabilirler. Aile içindeki rollerle, aile dışındaki roller arasında denge sağlanmıştır. Hiyerarşik yapı net olarak oturmuştur; buna rağmen bu yapı gerektiğinde yeniden düzenlenecek kadar da esnektir.


3. Bu boyutta ailelerin iletişim özellikleri değerlendirilir. Sağlıklı ailelerde, aile içindeki iletişim ve bilgi alışverişi açık, net ve doğrudandır. Sözlü ve sözsüz mesajlarda anlatılmak istenenle anlaşılanlar arasında tutarlılık vardır. 


4. Ailedeki kontrol düzenekleri dördüncü boyutu oluşturur. Sağlıklı ailelerde karar alma, davranışsal kontrol, disiplin, kurallar, normlar gibi düzenekler rol tanımlarının ve genel aile işleyişinin içinde belirlidir. Aile içinde, ailenin güvenliğini ve birliğini korumaya yetecek kadar kontrol sağlanmış olduğu halde, bireyselleşmeye izin verecek oranda esnek bir yapı sağlanmıştır. 


5. Sağlıklı ailelerde problem çözme becerileri etkin olarak kullanılabilmektedir. Maddi ve manevi sorunlar, aile içinde roller, sınırlar ve iletişim etkin olarak kullanılarak çözümlenebilmektedir. Problem çözme süreçlerinde önce problem uygun şekilde tespit edilip değerlendirilmekte, aile üyelerinin çözüm önerileri alınarak uygulamaya geçilmekte ve uygulamalar yeniden değerlendirilip, gerektiğinde revize edilebilmektedir. 


6. Aile içindeki duygusal bağlam, daha çok sözsüz iletişimde yer bulan dolayısıyla da tanımlanması, aile üyeleri tarafından da ifade edilmesi en zor olan boyuttur. Göz ardı edildiği ya da yeterince önem verilmediğinde ailelerin ve aile şirketlerinin gelişiminde uzun vadeli sıkıntılara yol açar. Bu boyutta aile üyelerinin duygusal ihtiyaçlarının karşılanabilmesi, aile içinde değer verildiği ve önemli olduğu hissinin yaşantılanabilmesi gerekir. Hem genel olarak aile bütünlüğünde hem de aile bireylerinde aileye bağlılık ve güvenlik duygularının oluşturulabilmiş olmalıdır. Ailenin genel ortamı ve iklimi, aile üyelerinin tümünü destekler şekilde özenli, ilgili, yapıcı ve dengelidir.


Yukarıda bahsi geçen aile değerlendirme boyutlarının tümüne bakıldığında en sağlıklı ve işlevsel ailelerin de, aile şirketlerinin de belli dönemlerde kaçınılmaz olarak sıkıntılar yaşayacağı da görülebilecektir. Kümülatif değerlendirmede sağlıklı işlevlerin çoğunlukta oluşu, sıkıntıların uygun şekilde tespit edilerek çözülebilmesini kolaylaştıracaktır. 


Bahsedilen değerlendirme boyutlarının satır aralarında yer alsa da, genel olarak aile şirketlerinde gözlenen ve şirketlerin sağlamlığını ve sürekliliğini bozabilecek temel problemler başka bir sıralamayla değerlendirilebilir. Bu sıralama içinde bazen sadece bir alan sıkıntı yaratabilir; bazı durumlarda ise birden fazla alan devrede olur.


Bazı aile şirketlerinde, şirket kurucusu/kurucuları yetki ve sorumluluklarını uygun zaman ve süreçte sonraki kuşaklara ve/ya profesyonellere devretmekte isteksiz olabilirler. Bu problem şirket kurucularının psikolojik özelliklerinden etkilendiği gibi, kuruluş aşamalarının getirdiği doğal sonuçları da içinde barındırır.


Şirketin kurucuları genellikle zeki, hırslı, geleceği öngörebilme becerisine sahip ve yaratıcı, olumsuzluklar karşısında yılmayan bireylerdir. Hem bireysel gelişimleri hem de şirketin kuruluşu aşamalarında genellikle bireysel hareket etmeye alışmışlardır.  Kendilerinden başka bireylere güvenme konusunda sıkıntı yaşayabilmektedirler. Bu genel özellikleri onlara, kendilerini ve herhangi bir işi yoktan var edebilme gücünü sağlar. Buna rağmen yetkilerini devredebilme noktasında sıkıntı yaratır. Yoktan var etme aşamasında çok yoğun çalışıp, çok ciddi fedakarlıklar yaptıkları için aile üyelerinden ve birlikte çalıştıkları yöneticilerden de aynı özveriyi beklerler. Çoğu zaman başkalarının çalışmalarına dair gerçek dışı beklentiler taşırlar ve yapılan işlerden kolay tatmin olamayabilirler. Hayatlarının önemli bir bölümünü iş yaşantısı içinde geçirdiklerinden özel yaşantı ve ilişkilerden uzak kalmış olma ihtimalleri yükselir. İş yaşantılarını devreden çıkardıklarında, yerine ne koyacaklarını bilemedikleri anlar olabilir. Aile yaşantısı ve çocukları ile geçirilen zamandaki eksiklikleri çocuklarının bireysel özelliklerini tanımada da, gerekli şekilde rol ve sorumluluk devri yapabilmelerinde de zorluk yaşatabilir. 


Aile şirketlerinde sıkıntı yaratabilen bir diğer konu sonraki kuşakların şirket geleceği ve işleyişiyle ilgili yetki ve sorumlulukları devralabilme noktasında yetersiz ya da isteksiz oluşudur. Bu durum ebeveynlerin şirket kuruluşu ve işleyişi esnasında çocukların gelişimiyle doğrudan ilgilenebilmek noktasındaki zamansızlıkları kadar, çocukların bireysel psikolojik eksikliklerinden de etkilenir. Ebeveynler gelişimleri aşamasında çocuklarını fazla toleranslı ya da fazlaca kontrollü büyütmüş olabilirler; her iki durum da çocukların sağlıklı olarak yetişkinliğe geçişlerinin önü tıkayıp, çocukluk ya da ergenlik dönemlerinin gereğinden fazla uzamasına yol açabilir. 


Şirketin kuruluşunda, şirket kurucusunun iş hayatına yönelik yoğun ilgisi, çoğunlukla aile hayatındaki boşluklara neden olabilmektedir. Bu gibi durumlarda eşler, kurulmuş olan şirketi çoğunlukla eşlerini kendilerinden çalan “metres” gibi, bazı durumlarda ise çocuklar ebeveynlerini kendilerinden çalan “üvey kardeş” gibi algılar ve şirkete yönelik yoğun bir kıskançlık ve öfke yaşayabilirler. Şirket sahibi olan kişi işleriyle ilgilenirken, eşi hem çekirdek aile (özellikle çocuklar) hem de geniş ailedeki duygusal sıkıntılarla uğraşmaktan yorgun düşer. Eşlerinin işine ve işiyle entegre eşlerine yönelik yaşadıkları öfkeyi bazen açık, bazen de zımni olarak çocuklarına aktarırlar. Eşlerinin yokluğunda açılmış olan karı-kocalık ilişkisine dair boşluğu çocuklarıyla aşırı ilgilenerek/onlara fazlaca yapışarak veya çocuklarıyla eşlerine yönelik olumsuz koalisyonları oluşturarak telafi etmeye uğraşabilirler. Bu gibi durumlar çocukların sorumluluk sahibi bireyler olarak yetişkin hayatına geçebilmesine, çocukların işteki ebeveynleriyle sağlıklı ilişkiler kurabilmelerine ve bu ebeveynlerini doğru ve tarafsız tanımalarına olumsuz etki edebildiği gibi, özel hayata dair kaybettirdiklerini yoğun olarak gözlemleyip eksikliğini yaşadıklarından gerektiğinde/günü geldiğinde çocukların işe dair sorumlulukları üstlenebilme noktasında isteksizliklerine de yol açabilir. Bazı durumlarda çocuklar gerek eğitim gerekse iş hayatına yönelik eksik ya da yetersiz motivasyona sahip olabilirler. Bazı durumlarda ise ebeveynlerini aşma, kendilerini ebeveynlerine ispat etme kaygılarıyla ya fazlaca uyum gösteren davranışlar sergiler ya da fazla risk alma eğilimi içine girebilirler.


Bazı aile şirketlerinde en net sorun yaratan konu aile içi ilişkilerdeki ya da geniş ailedeki duygusal çatışmaların, şirket içindeki işleyiş, roller ve sorumluluk paylaşımı süreçleriyle karıştırılmasıdır. Ailelerin ve üyelerinin psikolojik süreçleriyle aile şirketinin kurumsal süreçleri içiçe geçer; birbirlerini etkiledikleri gibi birbirlerinden de etkilenişi de gözlenir. 


Çoğunlukla şirket kurma ve/ya şirketi büyütme süreci ile çocuk sahibi olma sürecinin zamanlama itibariyle örtüşmesine denk gelinir. Bu noktada iş kuran ya da işi büyütme sürecine giren birey, daha önce bir ortaklığı yoksa bile, yakın bir akraba (kardeş, baba, dayı, amca veya bunların yetişkin çocukları, v.s.) ile çalışmaya başlayabilir. Bu çalışma ortaklığı, iş kuran insanlara güvende oldukları ve kollandıkları hissini verir. Buna rağmen kendi çocukları büyüyene kadar geçen süre içerisinde şirket kurucuları bu akrabalarla çok uzun yıllar geçirmiş olduklarından çocukları üzerinde “haksızlığa uğrama”, “ihmal edilme”, “yetersizlik”, “öfke” gibi duygu ve düşüncelere yol açabilirler. Aynı şekilde, belli bir sürenin sonunda birlikte çalıştıkları akrabalarının, çocuklarını tercih ettiğine şahit olan “çalışan akrabalar” da benzeri duyguları yaşayabilirler. Bu durum hem geniş ailede hem de çekirdek ailede gruplaşmalara, ötekileştirmelere, çatışmalara zemin hazırlayabilir. Şirket içindeki çatışmalar aile içine, aile içi çatışmalar aile şirketine taşınabilir. Bu çatışmaların engellenmesinin en kolay ve verimli yöntemlerinden büyük çoğunluğu, iş ve aile yaşantısı/işleyişi arasında gerekli ayrımın yapılabilmesinden; bilginin uygun şekilde paylaşılabilmesinden; rollerin, görev ve sorumlulukların uzun vadeye yayılacak şekilde baştan tanımlanmasından; ve gerektiğinde akrabalık ilişkilerinden ziyade çalışma şartlarına uygun, eşit olmasa dahi adil olan yetkilendirme ve ödüllendirmelerin yapılabilmesinden geçer.


Üveylik, kan bağı yerine hukuki yollarla aileye katılım (örn: evlilik), boşanma, yeniden evlenme, çocuk sahibi olamama, ilk eşlerden doğan çocuklar, ailedeki hastalık, ölüm, sakatlık, miras gibi konular gerek bireylerin psikolojileri üzerinde gerekse de aile ilişkileri ve işleyişinde (hem çekirdek aile hem de geniş ailede) sıkıntılı ve çatışmalı konulardır. Aynı durum aile şirketlerindeki işleyiş, ilişkiler, yetki, sorumluk ve ödüllerin dağılımında da kaçınılmaz olarak belli miktarda duygusal gerginliğe yol açacaktır. Aile hukukundaki yasal düzenlemeler aslen buna benzer pek çok konuyu düzenleme altına alır. Buna rağmen bu düzenlemelerin duygusal sonuçları her zaman olumlu olmayabilir. Bu doğrultuda şirketin kurulduğu andan itibaren net, açık, adil ve mümkünse yazılı düzenlemeler hem bireyler hem de şirket açısından oluşabilecek duygusal yıpranmaları en aza indirgeyebilecektir.


Aile şirketleri bir çok açıdan içinde yer aldıkları ailelerin yapısal ve işleyiş özellikleriyle, bu ailelerdeki bireylerin psikolojik özelliklerinden olumlu ve olumsuz yönde etkilenirler. Bu bağlamda sağlam, güçlü, başarılı ve geleceğe uzanabilecek aile şirketlerinin, ailelerin ve bireylerin sağlıklı gelişimiyle denge içinde yaratılabileceği unutulmamalıdır. Dolayısıyla aile şirketlerinin güçlendirilmesi ve geleceğe taşınacağı vizyon ve misyonların yerleştirilebilmesinde, kurumsallaştırılması aşamalarında ailedeki psikolojik örüntülerin devreden çıkartılmaması, ihmal edilmemesi gereklidir. 


Her ne kadar duygusal meseleler bir ortamdan diğerine geçirgenlik gösterse de güvende hissedilen, sevgi ve saygının eşit miktarda dağıtıldığı, bireysel özellikleri destekleyen ve geliştirebilen sıcak aile ortamları, şirketler içinde yaşanabilecek sorunlarda çözüm bulabilmeyi, zorlukları aşabilmeyi mümkün kılabilecektir.


* Bu makale, Kurumsal Yönetim Dergisi'nin Kasım 2012 tarihli 17. sayısında, 58-60. sayfalarda yayınlanmıştır.